SİTEDE ARA

KAR'A DEVAM...
05 Mart 2018

Daha önce verdiğimiz kar fotoğrafları serisine devam etmek istiyoruz. Ancak bu kez eskilere, çok eskilere 1929, 1954'lü yıllara gidiyoruz. Kar yağmadı böyle oldu..

Eskilere gidelim dedik, bayağı eskilere. Boğaz donmasına tam donmadı ama özellikle Kuzeyden Tuna’dan gelen buzlar neredeyse Boğaz’da deniz trafiğini felç etti. Şimdi bu “buzlanmanın” kısa bir hikâyesini anlatalım size.

 

İstanbul Boğazı’nda, kayıtları günümüze dek ulaşmış ilk buzlanma 401’de Bizans İmparatoru Arkadius zamanında oldu ve 20 gün sürdü. Boğaz ve Haliç birçok kez dondu. Sonuncusu 1954’teydi. 23 Şubat 1954 tarihli gazeteler, karın İstanbul’daki hayatı felce uğrattığını yazıyorlardı. Ama ertesin gün olacakları kimse tahmin etmemişti. 24 Şubat’ta Romanya’dan Karadeniz’e dökülen Tuna Nehri’nden koparak gelen buzlar, Boğaz’ın girişini kapladı. 500 metrekarelik alanı kaplayan buz parçaları aynı akşam Boğaz’dan içeri girmeye başladı. Önce Tarabya koyu, gece yarısına doğru Kanlıca, Anadolu Hisarı ve Kandilli açıkları buzlarla doldu. Boğaz’daki vapur seferleri iptal edildi. Günler geçtikçe buzlar ilerledi; Üsküdar, Haydarpaşa derken Marmara Denizi’ne geçmeye başladı. Buzların üstüne çıkmak yasaklandı. İstanbul halkı kıyılarda toplandı, bol bol hatıra fotoğrafı çektirdi. Daha cesur olanlar ise buzların üstüne çıktılar, kimileri Türk bayrağı dikti, kimileri de kol kola girerek poz verdi. 6 Mart’ta havaların ısınmasıyla buzlar erimeye başladı ve İstanbul’un çetin kışından geriye anılar ve fotoğraflar kaldı.

 

İstanbul Boğazı, konumu itibariyle her zaman ani hava değişiminin mekânı olmuştur. Bu yüzden tarihte İstanbul Boğazı’nda birçok çetin kış mevsimine rastlanılmaktadır. Elde edilen bilgilere göre İstanbul Boğazı dört büyük kışa maruz kalmıştır. Bu dört zaman diliminde de İstanbul Boğazı donarak buz tutmuş (!), Anadolu ve Avrupa Kıtaları tek bir kara halini almıştır.

.

İstanbul Boğazı’nın donarak buz tutması ile ilgili ilk vaka 401 yılında Bizans İmparatoru Arkadius zamanında gerçekleşmiştir. Bu tarihte denizin yirmi gün boyunca donduğu söylenilmektedir. 739 yılında boğaz yine dondu. 755 yılında Karadeniz kıyıları, bütün Haliç ve Marmara’nın kuzey kesimleri boydan boya dondu. 763 yılında Haliç’te kıyılar 100 adım mesafeye, 30 metre derinliğe kadar dondu. 928’de buzların erimesi dört ay sürdü. 9 Şubat 1621’de yine Boğaziçi ve Haliç donmuş, insanlar Üsküdar’dan Galata’ya, buzlar arasında sıkışan kayıklara bakarak yürümüşler.

 

İkinci olarak Genç Osman’ın dönemi olan Ocak 1621 tarihinde İstanbul çok zor bir kış mevsimi yaşamıştır. Onaltı gün boyunca aralıksız yağan kar, Haliç’in tamamen donmasına neden olmuştur. Aynı şekilde İstanbul Boğazı, küçük bir nehir halini almıştır. Boğazın suları sadece bu nehir gibi akan dar alanda görülebilmiştir. İstanbullular Üsküdar ile Galata arasını yürüyerek rahatlıkla geçer hale gelmiştir. Tabi ki bu buzlanma Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki gıda sevkiyatını olumsuz yönde etkilemiştir. Gıda ihtiyacını çoğunlukla dışarıdan karşılayan İstanbul halkı, kıtlıkla yüzleşmiştir. Ekmek ve et fiyatları birkaç misline çıktı ve büyük bir kıtlık yaşandı. Mart ayının başlarında havanın yumuşaması ile Boğaz'da ulaşım tekrar başlamasaydı, İstanbul'da büyük bir halk isyanı yaşanacaktı. Osmanlı tarihçileri Boğaz'ın donmasını İkinci Osman döneminde meydana gelen diğer ilginç hadiselerle birleştirerek, Genç Osman'ın tahttan indirilmesine işaret olarak gösterirler.

Tarihçi Tuği “Musibetname” adlı eserinde bu vakayı şöyle anlatır;

“1621 senesinde Boğaziçi dondu. Üsküdar ve Beşiktaş arası kara olup, üzerinde adamlar gezip, Üsküdar’dan İstanbul’a gidip gelirlerdi.”

İstanbullular, 48 yıl sonra 1669'da şiddetli bir kış geçirdiler. Boğaz'da yer yer donmalar meydana geldi. Üçüncü Osman'ın hükümdarlığı zamanında 1755 kışı ise oldukça şiddetliydi. 11 Ocak 1755'te Haliç'in tamamı, İstanbul Boğazı'nın da önemli bir bölümü dondu. İstanbullular, Haliç'te karşıdan karşıya denizi yürüyerek geçtiler. Dönemin vakanüvisti yani resmi devlet tarihçisi Ahmed Vasıf Efendi, tarihinde bu hadiseyi anlatırken şöyle bir tarih beyti zikreder:"Buz üstünden geçen geldi, bana yaz dedi tarihin deniz altmış sekizde dondu, buzdan bendeniz geçdim."

Birinci Abdülhamid'in 1774 ile 1789 yılları arasındaki hükümdarlık döneminde şiddetli kışlar yaşandı. Özellikle 1778, 1779 ve 1782 yıllarındaki kışlar çok şiddetliydi. 1770 ile 1780 arasındaki dönemde Doğu Akdeniz'i "Maksimum Alp Soğuğu" denen aşırı bir soğuk hava dalgası kaplamıştı. Dördüncü Mustafa döneminde, 1808 Şubat'ındaki kar yağışı sonucunda mahalle aralarında bir buçuk adam boyu kar birikmişti.
 

1823’te 2. Mahmud döneminde hem deniz hem musluklardan akan su donmuş.

 

Tarihin üçüncü büyük kışını İstanbul 1929 yılında yaşamıştır. Hem karadan, hem havadan, hem denizden saldıran bu felaket (hatta hem de ‘ateşle’ : 21 Ocak 1929 gecesi, kar bütün şiddetiyle yağmaya devam ederken, Tatavla’da yangın sonucu tam 216 ev kül olmuştur) insanları “mahsur ve mahzun” bırakmıştır. Kar ve tipi bütün Avrupa’yla beraber Türkiye’yi de kasıp kavuruyor, yollar kapanıyor, tepelerindeki kar yükünü taşıyamayan ahşap evler çöküyor, her gün birkaç kişi donarak ölüyor, vapurlar çarpışıyor, İstanbul’a aç kurt ve yaban domuzu sürüleri iniyor, banliyö trenleri kara saplanıyor, su boruları patlıyor, Şehremaneti nereye, nasıl yetişeceğini bilemiyormuş. İstinye önlerinde Boğaz buz tutmuş. Eyüp civarında Haliç donmuş. Ayrıca Kâğıthane Deresi, Göksu, Kurbağalıdere ve Terkos gölü tamamen buz tutmuş.
 

İstanbul’un bu çetin sınavı bu kadarla da kalmamış; 13 Ocak’ta Trabzon’dan gelen Sakarya vapurunun güvertesindeki koyunların bir kısmı şiddetli dalgalar sonucu denize dökülmüş, 1 Şubat günü, kış beklenenden şiddetli geçtiği için camilere mahya kurulamayacağına karar verilmiş, ekmek yoğurma makineleri elektrikler bir önceki gece kesildiği için çalışamamış ve bu yüzden 3 Şubat günü fırıncılara ekmekleri elleriyle yoğurmaları talimatı verilmiş, 11 Şubat günü defnedilmek üzere Topkapı mezarlığına getirilen cenazeler, yoğun kar yağışı yüzünden ertesi gün gömülmek üzere mezarlıkta bırakılmış.

28 Şubat’ta Rusya ve Bulgaristan sahillerinden kopan büyük buz kütlelerinin İstanbul Boğazı’na doğru yola çıktığı haberi alınmış ve 1 Mart günü Boğaz buzların istilasına uğramış. 8 Mart sabahı 1929 yılının son karı serpiştirmiş ve 12 Mart’ta, Ramazan Bayramı’nın ilk günü, nihayet kış sona ermiş.

 

Tarihin dördüncü büyük kışı, belki de sadece çocukların hayal gücünde olabilecek nitelikteki İstanbul Boğazı’nın donması olayı ise 1954 yılında yaşanmış. İstanbul Boğazı bir kez daha donarak buz tutmuş. Daha önce İstanbul 1954 kışı kadar hiç üşümemiş. Bundan altmış dört yıl önce yaşanan bu kışı büyüklerimiz bilirler. Bu günlere dair anlatılan en önemli şey ise “İstanbul Boğazı’nın donarak buz tutmasıolayıdır.

23 Şubat tarihinde başlayan şiddetli kar fırtınası hayatı felç etmiş, vapur ve uçak seferleri iptal edildiği için İstanbul’da yaşam adeta durmuş. Tuna Nehri’nden kopup Karadeniz’den Boğaz’a geçiş yapan buz kütleleri, Boğazı kapatmış. 25 Şubat tarihinde ise yüksek derecede soğuğun da etkisiyle deniz donmuş, insanlar rahatlıkla Anadolu yakasından yürüyerek Avrupa yakasına geçme olanağı bulmuşlar.

Dünya tarihinde şu ana kadar denizin donması ile ilgili hiçbir kaynağa rastlanılmaz. 1954 Şubatı’nın sonlarında da böyle olur. İstanbul Boğazı, 1954 yılında Tuna ve Karadeniz’e akan diğer nehirlerin donması sonucunda nehirlerdeki su trafiğinin yeniden başlaması için patlatılan bombalarla kırılan buz kütlelerinin doldurması ile bu hale gelir. Nehirdeki buzların denize itilmesi ve Karadeniz’deki akıntı sayesinde yer yer 15-20 metre genişliğinde buz kütleleri bir süre sonra İstanbul Boğazı’na gelir. 1954 yılının Şubat ayı gazeteleri incelendiğinde şehrin dondurucu bir soğukla karşı karşıya olduğunu, odun ve kömür bulunmada zorluk çekildiğini ve bazı fırınlarda ise ekmek yapmak için un bulunmadığı yazar. En şiddetli İstanbul kışının ilk haberini “İstanbul Ekspres” adlı gazete verir. 23 Şubat tarihli gazete, bir önceki gün çekilmiş uçurtma uçuran bir çocuğu gösteren bir fotoğraf yayınlar ve havanın değişkenliğine dikkat çekerek “Hava gene karardı. Şehir şu saatte beyaz bir örtüye bürünmüş bulunuyor der ve bir önceki günün bahardan kalma bir hava olduğunu vurgular. Aynı gazete 24 Şubat tarihinde bir önceki gün başlayan tipi ve kar yağışının hala devam ettiğini ve tipi yüzünden şehir hatları vapurları seferlerinin yapılamadığını yazar.

Şehir içindeki durum ise şöyledir; “Şiddetle yağan karda İstanbul’da hayat felce uğramış, bu arada otobüslere zincir takmak bir hayli uzun sürdüğünden halk vesait sıkıntısı çekmiş ve bazı şoförler bunu fırsat bilerek dolmuş ücretlerini arttırmışlardır”. Gazete, İstanbul Boğazı’nı kaplayacak olan buzlardan habersiz olarak yoğun kar yağışı altında yaşanan zorlukları vurgular. İstanbul Boğazı’nı kaplayacak olan buzlardan ilk defa şöyle bahsedilir; “Sertleşen hava Karadeniz’in buzlarla dolmasına sebep olmuştur. Bunlardan bir kısmı İğneadası civarına kadar inmişlerdir”. Verilen bu haberden sonra İstanbul tarihi bir şoka uğrar. 24 Şubat’ın akşam saatlerinde Boğaz’a buz parçaları girmeye başlar. Gece 22.00’de buzlar Tarabya Koyu’nu doldurur. 24.00’te ise buzlar Kanlıca ve Anadolu Hisarı’nı geçerek Kandilli’ye kadar ilerler. Gazetede şöyle bir notta bulunmaktadır ; “Buz parçaları ufak olmakla birlikte söylendiğine göre daha büyük kütleler gelecek, deniz münakalesi (ulaşımı) tamamen duracaktırder ve gerçekten de ertesi gün dev buz kütleleri İstanbul Boğazı’na girer. “Gece Postası” gazetesi ise 25 Şubat 1954 tarihli sayısında buzların üç motoru parçaladığını, Boğaz’da verilen kurbanların sayısının belli olmadığını yazar. Aynı tarihli “Akşam” gazetesi ise buzlar arasında cesetlerinde görüldüğünü yazar. İğneada’da ise buzlardan sıkışıp kalan bir geminin mürettebatının kendilerini buzların üstüne atıp yürüyerek sahile çıktıklarını yazar. Bazı haberlerde ise komik unsurlar ortaya çıkar ; “Boğaz’daki bu görülmedik olayı seyretme merakına düşen binlerce kişi bu sabah Boğaz sahillerinde görülmedik manzarayı temaşaya koşmuşlar, bilhassa Sarayburnu’na yığılan halk, burada daha vahşi bir güzellik olan buz deryasını içleri titreye titreye seyretmişlerdir”. Çekilen fotoğraflarla da bu kış, tarihe İstanbul Boğazı’nın donarak buz tuttuğu yıl olarak geçer.

 

KAR BEREKETTİR

İstanbul’a kar yağdı mı, kar yağışını zaman zaman bazı gazete ve televizyonlar "Beyaz kâbus", "Beyaz işkence", "Beyaz afet" gibi başlıklarla olumsuz bir haber gibi verirler. Kar yağışı olmamasının neler kaybettireceği hiç düşünülmez. Ancak İstanbul'daki barajlarda su kalmayınca da eyvah çığlıklarıyla manşetler atılır. Osmanlı döneminde kış şimdikinden kat ve kat daha şiddetli yaşanmasına rağmen kar yağışına çok farklı bakılırdı. Tarihçi Taylesanizâde Hafız Abdullah Efendi, 29 Ocak 1787'de İstanbul'a çok kar yağdığını, Anadolu ve Rumeli'den gelen haberler de durumun orada da öyle olduğunu söyler ve bu durumla ilgili olarak şu yorumu yapar: "Bu kar berekettir".

 

Bilim adamları Boğaz’ın donmasının mümkün olamayacağını ve geçmişte yaşanan kışların ve Boğaz’ın donma hikâyelerinin sadece abartı olduğunu belirtiyorlar. Ancak biz bu güzel rüyadan uyanmamak için işin o tarafına hiç girmeyeceğiz. Varsın onlar haklı olsun biz yine aylarca yerden kalkmayan karla, buz tutmuş Boğaziçi’mizle hayallerimizde yaşamaya devam edelim.

 

İSTİNYE 1954...
SELİMİYE KIŞLASI 1954...
KANDİLLİ 1954...
ÜSKÜDAR REJİ BİNALARI 1954...
DOLMABAHÇE SARAYI 1954...
BEYKOZ 1954...
BEYLERBEYİ 1954...
BEBEK 1954...
ARNAVUTKÖY 1954...
A - 1929..
B - 3 ŞUBAT 1929...
C - 1929...
D - ŞUBAT 1929, -22 DERECE...
E - 1929, GÖZTEPE 2M. KAR...
F - 1 MART 1929, ORDU VAPURU KABATAŞ..
G - 1929, DİLNİŞİN BEŞİKTAŞ İSKELESİNDE...
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum