SİTEDE ARA

DÜYUN-I UMUMİYE VE OSMANLI EKONOMİSİNE ETKİLERİ
02 Haziran 2019

(İKİNCİ BÖLÜM)

1882-1883 yılından başlayarak yaptığımız incelemelerde İdare gelirlerinin sürekli artış içerisinde olduğunu tespit ettik. 1907 yılında yeni gümrük anlaşmalarının yapılmasından sonra gelirler daha da artış göstermiştir. 1902 ile 1907 arasındaki beş yıllık dönem için 4.530.000 lira civarında yıllık gelir ortalaması yakalanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırası ve sonrasında da gelirler sürekli artış eğilimi göstermiştir. 1912 ile 1917 yılları arasındaki beş yıllık dönemde gelirler yıllık ortalama 4.035.789 lira olmuş, 1917 ve 1922 yılları arasında geçen beş yıl için ise bu ortalama büyük bir artışla 9.887.482 lira seviyelerine kadar çıkmıştır. Yakalanan bu gelir artışında öncelik tuz tekelinin idaresinden elde edilen gelirdir. Tuz tekeli gelirleri 1882 yılından 1910 yılına gelindiğinde yaklaşık 1.86 kat artmıştır. Özetle 1910 yılı tuz gelirlerinin en yüksek olduğu yıldır. Sonraki yıllarda savaş etkilerinin hissedilmesiyle gelirlerde yavaş azalmalar yaşansa da tuz gelirlerindeki büyük artış tüm dönem boyunca devam etmiştir. Tuz tekeli gelirlerini artırmak amacıyla Düyun-ı Umumiye Meclisi’nin ne gibi faaliyetlerde bulunduğu derinlemesine incelediğimizde, Düyun-ı Umumiye Meclisi’nin aldığı önlemler ve geliştirdiği projelerin tuz tekelinin gelirlerinin artmasını sağladığını görüyoruz.

 

Bir diğer dikkati çeken gelir kalemi damga resmidir. Yaklaşık 2.86 katına çıkan damga resmi Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin en çok artış gösteren gelir kalemi olmuştur. Artışıyla dikkat çeken bir başka gelir unsuru da gümrük resmi olmuştur. Gümrük resmi özellikle 1907 yılında yapılan gümrük anlaşmalarıyla birlikte büyük artışlar göstermiştir. Diğer hâsılat fazlası gelirlerle birlikte bir milyonu aşan miktarda gelirlere ulaşılmıştır. Hâsılat fazlası gelirlerde bu artışın görülmesinde söylendiği üzere gümrük resminin önemi büyüktür.

 

Öte yandan Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin 1882– 1914 yılları arasında en çok hâsılat elde ettiği gelir kaynağı tütün tekeli ve öşürü olmuştur. İkinci sırada ise yaklaşık 700.000 liralık bir eksikle tuz tekeli bulunmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Tuz tekeli 1882–1914 yılları arasında hâsılatını 1.86’ya katlarken, aynı artış tütünde yaşanmamıştır. Görüldüğü üzere tütünde hemen hemen sabit gelir elde edilmiştir. Tuz tekelini bizzat idare eden Düyun-ı Umumiye İdaresi, ortağı olduğu tütün rejisinden daha etkin ve verimli çalışarak tuz tekeli gelirlerini neredeyse ikiye katlamayı başarmıştır. Toplam hâsılat olarak çok büyük miktarlara erişemese de, balık rüsumundaki artış da Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin başarısını kanıtlar niteliktedir. Balık rüsumunda en yüksek gelirin yakalandığı 1910 yılında gelirler 1882 yılına göre yaklaşık dört kat artmıştır. Bu artışın gerçekleşmesinde de daha önceki bölümde sözü edildiği üzere Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin çalışmaları etkili olmuştur.

 

En yüksek oranda artış ise ipek öşüründe (eskiden toprak ürünlerinden alınan onda bir oranındaki vergi)  yaşanmıştır. 1882 yılında 18.851 lira olan ipek öşürü 1907 yılına gelindiğinde 131.217 lira seviyesine çıkarak yaklaşık 7 kat artmıştır. Daha sonraları düşüş gösteren ipek öşürü büyük savaş öncesinde dahi 82.497 lira olarak gerçekleşmiş ve 1882 yılı miktarından 4,37 kat daha fazla olmuştur. Düyun-ı Umumiye İdaresi bu gelir kaleminin idaresi ile de bizzat ilgilenmiş, her türlü yeniliğin sektöre girmesine öncülük ederek ipekböcekçiliği sektörünün gelişmesine katkıda bulunmuş böylece de elde edeceği ipek öşürü meblağını da artırmıştır. Alkollü içkiler vergisinden elde edilen gelir ise dönem boyunca sabit kalmıştır denilebilir. Buna karşın 8.154.799 liralık geliri ile damga vergisi kadar önemli bir gelir kalemi olmuştur. Alkollü içkiler vergisinde dönem boyunca kayda değer bir artış görülememesinin sebebi Osmanlı Hükümeti’nin bu konudaki tutumunda aranmalıdır. Ülke içerisinde alkol tüketiminin teşvik edilmesinden yana olmayan hükümet, bu konuda yapılacak düzenlemelere sıcak bakmadığı gibi Düyun-ı Umumiye Meclisi’ne büyük yardımlarda da bulunmamıştır. Geliştirilmesi mümkün olan bu gelir kaynağının üzerinde çalışmaların yoğun yapılamaması sebebiyle alkollü içkiler vergisi, sabit miktarda gelir sağlayan kaynak olmuştur.

 

Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin kontrol ettiği gelir kaynaklarında gözlenen bu artışların gerçekleşmesinde Osmanlı Hükümeti’nin de yapıcı tutumu oldukça etkilidir. Özellikle kaçakçılıkla mücadele konusunda Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne verilen destek neticesinde kaçakçılıkla mücadele etkinleşmiş, böylece kaçak ticaret yüzünden yaşanan gelir kaybının önüne büyük oranda geçilebilmiştir. Her gelir kaynağının idaresi için konuyla ilgili talimatlarla düzenli bir iş akışı sağlanabilmiş ve kaçakçılığın önlenmesi mümkün olabilmiştir. Gelir kaynaklarını idare etmek için girişilen faaliyetlerin neticesinde Düyun-ı Umumiye İdaresi 1914 yılına kadar 90.000.000 lira civarında büyük gelirler elde etmiştir.

 

Oransal olarak ifade etmek gerekirse, Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin göreve başladığı 1882 yılından 1914 yılına kadar kontrol ettiği gelirler 1.87 katına çıkmıştır. Yani Düyun-ı Umumiye İdaresi kontrolü altındaki gelirleri neredeyse iki katına çıkarmayı başarmıştır. Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin gelirleri bu kadar yüksek artış rakamlarına ulaşırken özellikle zirai üretimde ülke genelinde bir artış yakalanmıştır. 1897 ile 1913 yılları arasında buğdayda ve arpada %134, mısırda %146, tütünde %320, pamukta %400, kuru üzümde %192, fındıkta %233, kuru incirde %212, yaş kozada %162 oranında artış olmuştur. Yani Düyun-ı Umumiye Osmanlı ekonomisi canlandıkça gelirlerinde artış yaşamıştır. Düyun-ı Umumiye İdaresi görüldüğü üzere gelirlerinde artış yakalamayı başarmıştır. Bu gelir kaynaklarını da etkin yöneterek gelirlerindeki artışı uzun yıllar boyunca kesintisiz sürdürebilmiştir. Düyun-ı Umumiye İdaresi başarıyla geliştirdiği gelir kaynaklarından dış borç ödemelerini de yapmayı başarmıştır. İdare elde ettiği gelirlerle anapara borç ve faiz ödemelerinin tümünü yapma kabiliyetine sahip olmuştur. Tahvillerin ödenmesi daha önce Osmanlı dış borçlarının Muharrem Kararnamesi ile nasıl yeniden yapılandırıldığı anlatılırken sözü geçen takvime göre yapılmıştır. Buna göre 1903 yılında birinci grup tahvillerin tümü olmak üzere tahvil toplamının yaklaşık %22’si ödenmiştir.

 

Ödemelerin yapılması için öncelikle Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin masraflarının çıkması ve mümtaz tahviller adıyla anılan tahvillerin yıllık 590.000 lira olan öncelikli ödemelerinin yapılması gereklidir. Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin 1887 yılı için kurum olarak masrafı yaklaşık 300.000 lira olarak gerçekleşmiştir. Aynı yıl için ödenmesi gereken anapara ve faiz taksitleri tutarı 1.463.000 lira kadardır. Bu tutara her yıl mümtaz tahviller için ödenmesi gereken 590.000 lira daha ilave edildiğinde Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin 1886–87 ve 1887–88 yılları için 7.200 ve 12.500 liralık açıkları meydana gelmiştir. Bundan sonraki yıllarda ise açık görülmemiş hatta 1888–1902 yılları arasındaki gelir fazlası 1.000.000 liraya yaklaşmıştır.

 

Düyun-ı Umumiye İdaresi 1903 yılına kadar Muharrem Kararnamesi ile kesinliğe kavuşan Osmanlı borçlarına istinaden düzenli ödemelerde bulunmuştur. Bu ödemeler gene Muharrem Kararnamesi’nin ön gördüğü takvime göre yapılmıştır. 1903 yılına gelindiğinde ise Muharrem Kararnamesi’nde bir ek protokol ile değişikliğe gidilmiştir. Bu protokole göre Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne bırakılacak yıllık miktar 2.157.375 lira olarak belirlenmiştir. Bu miktarın üzerinde elde edilecek varidatın %75’i Osmanlı Hükümeti’ne, %25’i ise tahvil hamillerine bırakılacaktır. Gene bu protokole göre daha önce dört tertibe ayrılan tahviller birleştirilerek tek tip tahvil haline getirilmiştir. Bu tahvillere Düyun-ı Mübeddele-i Muvahhede Tahvilatı adı verilmiştir. 1903 yılına kadar yapılan ödemelerle ödenmesi gereken tahvil toplamı 75.918.019 lira seviyesine indirilmiştir. 1903 protokolü ile sözü edilen tahviller birleştirilmiş ve indirime gidilmiş böylece 32.738.772 liralık yeni tahvil toplamına ulaşılmıştır.

 

1903 ek protokolüyle Osmanlı dış borçlarının birleştirilmesi ile eski sistemde var olan tahviller arası fiyat farkı da ortadan kalkmıştır. Sözü edildiği üzere bu protokolle Osmanlı borçlarında ikinci defa indirime gidilmiş ve ödemelerin yapılmasında yeni bir sistem benimsenmiştir. Buna uygun olmak üzere Osmanlı Hükümeti’nin dış borçlarını ödemekle görevlendirilen Düyun-ı Umumiye İdaresi protokolün imzalanmasından 1911 yılına kadar geçen süre zarfında düzenli olarak yapılan ödemelerle 3.707.418 lirası anapara ve 16.149.136 lirası faiz olmak üzere toplam 19.856.554 lira ödeme yapılmıştır.

 

1906 yılına gelindiğinde anapara borç miktarının arttığı görülmektedir. Bu durumun sebebi 1903 protokolü ile Galata Bankerleri’ne verilen Mümtaz Tahvillerin de borç birleştirilmesine tabi tutularak anapara borç miktarına eklenmesidir. Yapılan istikrarlı ödemeler neticesinde para piyasalarında Osmanlı tahvilleri lehinde gelişmeler gözlenmeye başlanmıştır. Yapılan ödemelerle 1886 yılında eski tahvillerin tümü ödenmiş ve 1898 yılına yani birinci grup tahvillerin tamamının ödendiği tarihe kadar adı geçen birinci grup tahvillerin Londra piyasalarında fiyatı 24 liradan 61 lira’ya kadar yükselmiştir. Ek protokolün imza tarihi olan 1903 yılının eylül ayında da borsa değeri 86,37 lira olan tahvillerin değeri 1906 yılına gelindiğinde 93,50 lira’ya çıkmıştır.

 

Görüldüğü üzere Düyun-ı Umumiye İdaresi göreve başladığı andan itibaren borç ödemelerinin düzene girmesiyle Osmanlı Devleti mali piyasalarda tekrar itibar kazanmaya başlamıştır. Bu durumu yukarıda değinildiği üzere tahvil fiyatlarının artmasından anlamak mümkündür. Ayrıca moratoryum ilanıyla birlikte Avrupa piyasalarından borç bulma imkanı hiç kalmayan, mali itibarını tamamen yitiren Osmanlı Devleti için Düyun-ı Umumiye İdaresi ile birlikte yeni bir dönem başlamıştır. İdare’nin başarılı çalışmaları neticesinde piyasalarda Osmanlı Devleti’ne karşı oluşan güven ortamı ülkeye dolaylı ve doğrudan sermaye girişine de sebep olmuştur. 1886–1914 yılları arasında yapılan borçlanma anlaşmalarıyla yabancı sermaye Osmanlı Devleti’ne girme imkânını yeniden yakalamıştır. Bu dönem borçlanmaları incelendiğinde görülecektir ki bu borçlanmalar, ilk dönem borçlanmalarından (1854– 1874) çok daha elverişli koşulları içermektedir. Kullanım alanları göz önüne alındığında da alınan borç miktarının belirli kısmının yatırıma dönüştürüldüğü gözlenecektir.

 

Zaman içinde, yapılan borç ödemeleri doğrultusunda, Osmanlı Devleti’nin mali itibarını tekrar kazandığını, Osmanlı tahvillerinin piyasalarda aranan tahviller olduğunu görüyoruz. Anımsanacağı gibi ilk dönem borçlanmalarında %32 seviyelerine kadar inen emisyon (devletçe piyasaya para, pay senedi, tahvil çıkarma) oranlarıyla çok kötü şartlarda borçlanmalar yapılmıştır. Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin etkin çalışmalarıyla mali itibarı artan Osmanlı Devleti 1914 yılına kadar sözü edilen dönemde çok daha uygun şartlarda borç bulma imkânına kavuşmuştur.

 

Uygun şartlarda borç bulabilme imkânının bu dönemde elde edilmesiyle birlikte borçların kullanım alanları da daha efektif alanlara yönelmiştir. Daha önce neredeyse tamamıyla cari harcamalara yönelen borçlar bir dönemden sonra sadece borç kapatmak için kullanılmıştır. Bu durum maliyeyi içinden çıkılmaz bunalımlara sürüklemiş, iflas kaçınılmaz olmuştur. Ancak bu ikinci dönem borçlanmalarında alınan paralar hem verimli finansal operasyonlar için kullanılmış hem de önemli bir kısmı da yatırıma dönüştürülmüştür. 1894, 1896, 1908, 1910, 1911, 1913 yıllarında yapılan borçlanmalardan elde edilen kaynaklar özellikle demiryolu yapımı için kullanılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise cari açıkların finansmanında ve özellikle borçların konsolidasyonu işlemlerinde kullanılmıştır. Bu haliyle ilk dönem borçlanmalarına benzer bir görünüm gösterse de kesinlikle benzememektedir. Çünkü bu ikinci dönemde yapılan borç konsolidasyonlarında büyük indirimler elde edilerek borçlanmanın maliyetine katlanılacak avantajlar elde edilmiştir. Örneğin 1903 ek protokolü ile borçlar birleştirilmiş ve neredeyse %50 oranında indirime tabi tutulmuştur. Yani alınan borç sebebiyle toplam borç yükünde büyüme meydana gelmemiştir. Aksine borçlarda indirime gidildiğinden yeni alınan borçlara rağmen toplam borç yükü sürekli azalmıştır. Bu dönemde alınan borçlarda borç yükünün azalmasında bir diğer önemli sebep de emisyon oranlarının yüksek oluşudur. Bazı istikrazlarda %100’ü bulan emisyon değerleriyle Osmanlı Devleti hazinesine giren para miktarı kadar borçlanmış, ek bir yükün altına girmemiştir. 1854–1874 arasında alınan borçlar yatırıma dönüşmezken, 1886–1903 arasında yani ek protokol imzalanmadan önce alınan borçların %5,5’i, 1904–1914 arasında alınan borçların da %19,5’i yatırım harcamaları için kullanılmıştır.

 

Düyun-ı Umumiye İdaresi sadece dolaylı yatırımlar yoluyla ülkeye para girişine ön ayak olmamıştır. Yarattığı güven ortamıyla doğrudan yatırım yapacak yatırımcılar da Osmanlı Devleti sınırları içinde iş yapmak için istekli hale gelmişlerdir. Bu doğrudan yatırımlar içerisinde en önemli olanı ise demiryolu yatırımları olmuştur. 1875 yılından önce Osmanlı Devleti’nde demiryolu yapanlar tarifeler, güvenlik, mülkiyet hakları gibi konularda hükümet ile anlaşmazlıklar yaşamışlardır. 1875 yılından sonra ise ödemelerin durdurulması Osmanlı topraklarında o zamana kadar demiryolu konusunda yatırım yapanları da korkutmuştur. İtibarını yitiren Osmanlı Devleti yabancı yatırımcılar açısından da inandırıcılığını yitirmiş bulunuyordu. 1882 yılında Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin faaliyetlerine başlamasıyla ülke içinde gerçekleşecek demiryolu yatırımlarında da yeni bir dönem başlamıştır. Osmanlı devleti için önemli bir iktisadi etken haline gelen Düyun-ı Umumiye İdaresi yabancı yatırımcıların karşısında güven telkin eden bir kurum halini almıştır. Yabancı yatırımcılar Osmanlı Hükümeti’nde aradıkları ancak bulamadıkları çok önemli iki unsuru Düyun-ı Umumiye İdaresi’nde bulmuşlardır. Güvenebilecekleri bir temsilci ve etkin, yetenekli, işbirliğine açık yönetim arayışında olan yabancı yatırımcıları bu unsurları Düyun-ı Umumiye İdaresi’nde bulmuşlardır. Düyun-ı Umumiye İdaresi de ülke içine yabancı yatırımcıların girmesinden taraftar olmuştur. Yeni yatırımlarla canlanacak ekonomi sayesinde Düyun-ı Umumiye’nin de gelirleri artacaktır. Ayrıca gene bu yatırımlar sayesinde yaşanacak iktisadi gelişme bir yandan da borsada işlem gören tahvil fiyatlarının yükselmesine yol açacak yani Osmanlı Devleti’nin prestiji daha da yükselmiş olacaktır.

 

Osmanlı Hükümeti de ülkeye yabancı sermayenin girmesini istemiştir. Özellikle demiryolu yatırımlarının artması Osmanlı Devleti için oldukça faydalı sonuçları da beraberinde getirmiştir. Daha önceki bölümlerde değinildiği üzere askeri ve siyasi amaçlarla demiryolu yapımına oldukça önem gösteren Osmanlı Hükümeti Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin yarattığı güven ortamından faydalanarak bu dönemde yeni yatırımların gelmesi için uygun zemini hazırlamaya çalışmıştır. Bu amaçla 26 Nisan 1888 tarihinde hükümet komiseri yeni yayınlanmış bir iradeyi Düyun-ı Umumiye Meclisi’ne bildirmiştir. Buna göre yapılacak demiryolları için verilen kilometre teminatlarına karşılık gösterilen aşar gelirlerinin toplanması ve imtiyaz sahibi demiryolu şirketlerine dağıtılması görevi Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne verilmiştir. Bu görevin Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne verilmesi yatırımları olumlu yönde etkilemiştir. Oluşan olumlu hava ile çok önemli yatırımlar hayata geçirilmiştir.

 

Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne yeni görevi verildikten hemen sonra başlayan çalışmalar ile 1889 ile 1898 yılları arasında 16 demiryolu yapımı imtiyazından 12’si tamamlanmış ve böylece 5.350 km’lik demiryolu yapımı tamamlanmıştır. Demiryolu yapımları daha sonraki yıllarda da devam etmiş Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar sürmüştür. Bu zaman zarfında yapılan yatırımlara bakılarak daha sonra da 1875 öncesi dönemle kıyaslamaya gidildiğinde doğrudan yatırımların ülkeye girmesi konusunda Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin oldukça faydalı çalışmalar yaptığı görülecektir. Dönemin en büyük demiryolu yatırımlarını yapan şirket olan Anadolu Demiryolu Şirketi, 1891 yılında Ankara’ya kadar uzanana bir hattın inşasını tamamlamıştır. Böylece Haydarpaşa- Ankara arasındaki 576 km uzunluğundaki hat bu Alman firması tarafından 1893 yılında tamamlanmıştır. Aynı şirket Eskişehir-Kütahya-Konya hattının imtiyazını 1893 yılında almış inşaatı 1896 yılında bitirmiştir. Şirket, 1893 yılında inşasını tamamladığı Haydarpaşa-Ankara hattında yolcu nakliyatını %269 ve yük naklini ise 10 kat artırmayı başarmıştır. Bu başarı hiç şüphesiz ülkedeki ekonomik canlanmanın da bir göstergesidir.

 

265 km uzunluğundaki Afyon- Alaşehir hattı Ocak 1897’de, Manisa-Soma hattı 92 km uzunluğu ile 1890 yılında İzmir-Kasaba hattını yapan şirket tarafından tamamlanarak işletmeye açılmıştır. 25 km uzunluğundaki Çatal-Ödemiş, 9 km uzunluğundaki Saray-Denizli hattı da aynı yıl işletmeye açılmıştır. Suriye bölgesinde ise ilk demiryolunun inşaatına 1889 yılında Yafa ile Kudüs arasında başlanmıştır. Fransız sermayesi ile yapılan bu hat 87 km uzunluğunda olup 1892 yılında işletmeye açılmıştır. Beyrut-Şam-Havran arasında 252 km uzunluğunda yapılacak olan demiryolunun imtiyazı da gene bir Fransız girişim grubuna verilmiştir. Aynı şirkete Halep üzerinden Birecik’e gidecek olan 550 km’lik demiryolunun imtiyazı verilmiştir. İstanbul-Selanik arasında yapılacak 510 km’lik hat için ise 1892 yılında Fransız M. Bodonvy isimli bankere imtiyaz verilmiştir. Bu hattın tamamlanıp işletmeye açılması ise 1896 yılında gerçekleşmiştir. Ancak bu hat denizyolu rekabeti sebebiyle beklenen geliri elde edememiştir. Bu sebeple km garantisi olarak teminat gösterilen miktar Osmanlı Hükümeti tarafından ödenmiştir. Bütün bu sözü edilen demiryolu inşaatlarıyla birlikte 20. yy’a girmeden önce Osmanlı Devleti sınırlarında yapılan demiryolları şu şekilde olmuştur: İngilizler tarafından 440 km, Fransızlar tarafından 1266 km ve Almalar tarafından 1020 km demiryolu inşa edilmiştir. Şu haliyle bakıldığında yapılan toplam demiryolu uzunluğu 2726 km olmuştur. Birinci Dünya Savaşı başlayana kadar da demiryolu yatırımları devam etmiştir. Bu zamana kadar yapılan en önemli demiryolu inşaatları ise Bağdat ve Hicaz demiryolu hatlarıdır. 1904 yılında Basra’ya kadar inen hattın imtiyazı Deutsche Bank tarafından kurulan Anadolu-Bağdat Demiryolu Şirketi’ne verilmiştir. Bu hatta 1914 yılına adar 1060 km yol yapılmıştır. Hicaz demiryolları ise Sultan II. Abdülhamit tarafından dini bir misyon yüklenerek yaptırılmıştır. Müslümanlarca kutsal olan hac vazifesinin kolaylaştırılması için yapıldığı öne sürülen Hicaz hattı için bütün dünya Müslümanlarından yardım toplanmıştır. Demiryolu ile ilgili tüm üretim yurt içinde yapılmıştır. Hicaz pulları çıkarılıp satılmış, kurban derileri toplanmıştır. Bu faaliyetlerle yılda 20.000.000 frank gelir elde edilmiştir. 1914 senesi yazına kadar Hicaz hattının 1558 km’lik kısmı tamamlanarak işletmeye açılmıştır. 1908 yılında ilk tamamlanan kısmının işletmeye açılmasıyla birlikte Hicaz hattından 1914 yılına kadar toplam 96.080.000 kuruş hâsılat elde edilmiş, 71.610.000 kuruş masraf yapılmıştır. Böylece bu hattan toplam 24.470.000 lira kar elde edilmiştir.

 

(Bu demiryolu /yatırımlarını inşaatlarını yapan ülkelere dikkat edildiğinde, bu ülkelerin Düyun-ı Umumiye İdaresi’nde idareci/kurucu/karar mercii olarak bulunduklarını ve bu idare’nin Osmanlı’nın hemen her gelirinde tek söz sahibi olduklarını göz ardı etmemek gerekir. Yani kendi topladıkları vergilerle Osmanlının kendilerine olan borç ve faizlerini rahatça tahsil ettikten sonra, söz konusu gelirleri yine imtiyazlıklarını aldıkları yatırımlara kaydırarak (ör. Demiryolları) karlılıklarını rahatça artırabiliyorlardı. Bu arada yukarıda İstanbul-Selanik arasında yapılacak 510 km’lik hat için ise 1892 yılında Fransız M. Bodonvy isimli bankere imtiyaz verildiğinden, bu hattın tamamlanıp işletmeye açılmasının ise 1896 yılında gerçekleştiğini de anlatmıştık.  Ancak bu hat denizyolu rekabeti sebebiyle beklenen geliri elde edememiştir. Bu sebeple km garantisi olarak teminat gösterilen miktar Osmanlı Hükümeti tarafından ödenmiştir. Bu km. garantisinin günümüzde özellikle son yıllarda köprü, otoyol vs. gibi yatırımlara verilen garantinin 1892 tarihindeki kapitülasyonların bir benzeri olması yalnızca tarihi bir tesadüftür. (!))

 

(İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU)

İÇ BORÇLANMA TAHVİLİ
SULTAN ABDÜLAZİZ
ABDÜLHAMİD
OSMANLI BANKASI İLK BİNASI
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum