SİTEDE ARA

ORYANTALİZM NEDİR? TARİHSEL GELİŞİMİ (BÖLÜM 6)
05 Ekim 2019

ORYANTALİST GÖRÜŞLER

 

İskoç siyasetçi Arthur James Balfour’a (1848-1930) göre Batı’lılar vardır, karşılarında da Doğu’lular. Birinciler hükmederler, ötekiler hüküm altında olmalıdırlar, bu da ekseriye ülkelerinin işgal edilmesi, iç işlerine tam müdahale, can ve mallarını şu ya da bu Batı’lı gücün eline bırakılması demektir. Amerikalı diplomat, siyaset bilimci Henry Alfred Kissinger (D.1923) çağdaş dünyayı kalkınmış ve kalkınmakta olanlar olarak ikiye bölüyor. Birincisi Batı’yı, ikincisi ise Doğu’yu ifade eder. Edward Said’in şöyle önemli bir sözü var, sırası gelmişken aktaralım. “Zannedilmesin ki Oryantalizm gerçekler ortaya çıktığında bir hamlede silinip yok olacak bir yalanlar ve efsaneler yumağıdır. Oryantalizm Avrupa’nın havadan bir uydurması değildir. O birkaç neslin birlikte çalışarak uzun yatırımlarla meydana getirdiği önemli bir doktrinler ve uygulamalar paketidir. “ Devam ediyor “ Oryantalizm gücünü üç yönde göstermektedir. Doğu hakkında, Doğu bilinci hakkında ve Batı’da Doğu biliminden yararlanıcılar hakkında ve öyle sanıyorum ki bu ilişkinin gücünü küçümsemek hatalı bir davranış olur. “ Aslında Doğu diyor Edward “bizim” dünyamız olan Avrupa toplumunun sınırları dışında yaşadığı tashih edilmiş hatta cezalandırılmıştır. Doğu böylece doğulaştırılmıştır. Psikolojik açıdan ise Oryantalizm bir paranoyadır. Örneğin sıradan tarih bilgisi ile alakası olmayan bir bilgidir. Oryantalizm uydurduğu hayali coğrafyanın ve çizdiği şatafatlı sınırların yarattığı bazı sonuçlar bunlardır. Doğu’yu turist duyguları içinde ziyaret eden bir Avrupalı her zaman bir gözlemcidir, fakat asla Doğu’lu değildir. Daima her zaman “Garip zevklerle ‘’ karşılaşmaya hazırdır. Doğu onun gözünde “Garipliğin” canlı bir tablosu olur.”

 

Birer cümleyle özetlemek gerekirse; Sacy’nin temel özelliği Doğuyu sadece Batı için değil aynı zamanda kendi öz yararı için de düzenlenmesi gereken bir dünya olarak görmesiydi. Edward Said için her şeyden önce bilmek gerekir ki Doğu “Rüyalar ve hayaller ülkesidir.” Doğu’yu takdim şekli On sekizinci yüzyılın son yıllarından sonra değişmiştir. Oryantalizmin alanı son devrede alabileceğine genişlemiştir. Balfour ve Cromer’in konuya bakış şeklini belirleyen pek çok kelime üretilmiştir. Balfour ve Cromer’in karakteristik biçimde kullandıkları sözcükler ilginçtir; Doğulu düşüncesizdir, haindir, çocuksudur, ilgisizdir. Avrupalı ise buna karşılık erdemlidir, olgundur ve normaldir. Doğu dünyasına incelik ve kişilik kazandıran yine de kendi gayretleri değil, Batının Doğuyu çekip çevirmede gösterdiği ustalık ve basarıdır. William Jones ve Aqnuetil-Duperron’a göre, Napolyon’un Mısır seferinden sonra Avrupa’nın Doğu’ya bakışı daha ileri ölçülerde bilime yönelmiş ve bu faaliyet yeni otorite ve disiplin kazanarak o ana kadar ulaşmadığı bir noktaya varmıştır.

 

Cromer daha sonra Doğuluları ve Arapları “enerji ve öncelik” yoksunu “saf” kişiler olarak tasvir etmekte, onları “sadakatle yaltaklanmaya hazır” entrika ve kurnazlığa yetenekli, hayvanlara karşı acımasız insanlar olarak göstermektedir. Cromer’ e göre “Doğulu ne doğru dürüst yolda, ne de kaldırımlarda yürüyebilir. Dağınık kafası, yolların ve kaldırımların yürümek için yapıldığını derhal fark eden Avrupalı zekâsını kıyısına dahi erişemez,  doğulular sağlam yalancılardır. Hareketsiz, tembel ve şüphecidirler. Tek kelime ile anglo-sakson ırkının açıklığına, doğruluğuna ve asaletine ters düşerler. Dolayısıyla yönetim söz konusu olduğu sırada şu kadarın söylemekle yetiniyorum ki, ne şekilde olursa olsun bir Doğulu hareket, söz ve düşünce yönünden bir Avrupalıdan tamamı ile ayrıdır. Cromer’in suç kaynağı şudur: ”Doğulu bir Doğuludur. Dolayısı ile belirtildiği gibi Avrupa mantığı ve simetri duygusu kendisinden beklenemez. Burton pelerinage (Hac)da bize Mısır’ın kazanması gereken bir hazine olduğunu söylediği veya Avrupa’nın arzuları, ne pahasına olursa olsun Altın boynuzu saf dışı bırakmamalıdır dediği zaman iyice bilmeliyiz ki sesin sahibi Doğu’da değil Batıdadır. Bu sesin tek amacı Doğu üzerinde egemenlik kuran Avrupa’ya destek sağlamaktır.”

 

 

ÇAĞDAŞ ORYANTALİSTLERİN GÖRÜŞLERİ

 

Çağdaş Oryantaliste göre, gerçek insan batılıdır. Doğu nimetlerinin kullanım hakkı da öncelikle bu gerçek insana aittir. Onun gözünde Doğu’lu, deve üstünde, eli kamalı, ukala, her türlü ahlaksızlığa yatkın, şehvet düşkünü bir insandır. Çağdaş Oryantalist söylem, klasik söylemden farklıdır. Said’in yorumuyla söyle:“Doğulular ülkelerinin sömürgeciler tarafından işgaline karsı ayağa kalktığında, onlara kendi kendilerini yönetmeyi bizim kadar bilmedikleri söylenecektir.” Oryantalizm ele alındığı sadece profesyonel Oryantalist ve bunun onun çalışmalarını değil aynı zamanda Doğu adını verdiğimiz bir coğrafi kültürel dilbilim ve etnik alana bağlı araştırma konularını da düşünmek gerekmektedir. Modern Oryantalizm, İslam’ı Batı standartlarında bir Hıristiyanlaştırma eylemi içindedir ve İslam’ında tıpkı Hıristiyanlık gibi tarihsel bir evrim geçirmesini beklemektedir. Bu yüzden İslam dünyasındaki bir kısım yenilikçi âlimleri ısrarla İslam’da reform başlığı altında sunmaya gayret etmektedirler. Günümüzde bu durum halen aynen devam etmektedir. Kendi gözünde modern Oryantalist, Doğu’yu karanlıklardan kurtaran bir kahramandır. Onu çağ dışılıktan çekip çıkarmakta, yabancılaşmasına fırsat vermektedir. Doğu’nun Avrupa’nın bilimin, tekniğine, zihin gücüne ve yönetim metotlarına ihtiyacı vardır. Avrupa’nın Doğu’daki kredisi bütün bu imkânları sağladığı ölçüde artıyordu. Bu görevleri Modern Oryantalizm yerine getirecekti. 

 

Yirminci yüzyılın başında Oryantalizm farklı yollarla Doğu’yu Batı’nın kucağına atmıştır. Mesela, modern bilimin yayılma imkânlarını kullanıyordu. Geleneksel değerlerle modern dünyayı uzlaştırma çabaları tüm üçüncü dünya ülkelerinin temel problemidir. Ancak modern değerlerin batı medeniyetinin temel değerleri olduğu unutulmamalıdır. İnsanlığın ortak ürünü şeklinde takdimi söz konusu olan modern değerler, batı tarihinin apaçık uzantılarıdırlar. Batılaşmanın iki yüz yıldır Türkiye’nin ancak vitrininde yer bulmasının nedeni de bize göre budur. Yerel sorunlara Paris’ten metropollerden bakan Türk aydını, Batılılaşmayı da vitrindeki imajdan öteye taşıyamamıştır. Batı’daki çağdaşlık, dinin toplum hayatından dışlanmasına paralel yüklenen bir değer iken,  Doğulu çağdaşlaşma, batılı özneye yakınlıkla anlam kazanmıştır. Kısa yoldan batılılaşmanın yolu, şekilcilikten geçiyordu ve tekrar dünya tarihinde dâhil olmanın yolu da buydu.  Kendini batı’ya kabul ettirebilmek ve onaylatmak yönündeki çırpınışlar, taklitçi ve yapay kişilikler üretmiştir. Doğu’ya kapılarını kapatmış, fakat batılı değerleri de, geleneğin dipten vuran baskıları karsısında sindiremeyen bu sebeple batı kapısından içeriye giremeyen Türkiyeli aydın, muallâkta yürüyen ve bir Çin bedduasında ifadesini bulan“geçiş döneminde yaşamak” tan kurtulamamıştır. Ya resmi ideolojinin taşıyıcılığını üstlenmiştir aydınımız,  ya da kendi ideolojisini resmi ideoloji içine yerleştirerek sunmayı amaçlamıştır. Oysa aydınlar, öncelikle sorgulayıcı, üstün milliyetçilik anlayışıyla, şirketleşmiş düşünce müsveddelerini ve her türlü sınıfsal ve ırksal imtiyazları sorgulayan kişiler olmalıdırlar.

 

Oryantalist aydın tipinin genel karakteristiği, Doğuyu Avrupalı gözüyle görmek ve Doğu tarihini, Batılı özneye bağımlı değerlendirmek olmuştur. Aynı zamanda da Batının, Doğu ve İslami-Doğu üzerine geliştirdiği yorumları, yerli Oryantalist aynen tekrar etmiş, kendi toplumunu bu oryantal mihenge vurmuştur. Bu oryantal söylemin yavaş yavaş ve sıralı biçimde gelişme gösterdiğini söylemek fazla komplocu olsa bile, gelinen nokta bunu göstermektedir. Sonuçta, Profesyonel Oryantalistin görevi, Doğu’nun parçalarını birleştirerek bir portre yapmak, Doğu’yu bir tabloda adeta yeniden oluşturmaktır.

 

Nokta…

ARTHUR BALFOUR
LOUIS PIERRE ANQUETIL
LEGISLATION ORIENTALE (L.P. ANQUETIL)
THOMAS AQUINAS
OSMAN HAMDİ BEY
OHB1
OHB2
OHB3
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum