SİTEDE ARA

ZİHİN KONTROLÜ NEDİR? II
07 Ekim 2019

(İKİNCİ BÖLÜM)

 

 

Zihin kontrol etkinliklerinden kimyasal maddeler tesirinde gerçekleşenler dışında kalanları öğrenme süreçleri olarak değerlendirilebilir. Bu kapsamda zihin kontrolü amacıyla eğitim yapıldığında, bunu yapan kişilerin öğrenme becerilerini tanıyarak bu becerilere uygun eğitim sunmaları da önem kazanır. Amerikalı eğitim teorisyeni David Allen Kolb (1939-), öğrenme becerilerini dört başlıkta tanımlamıştır.

Bunlar:

1. Somut Deneyimlerle İlgili Beceriler: Bu beceriler birkaç duyuyu kullanarak gözlem yapabilmeyi, izlenimler edinebilmeyi, deneyimlerini nesnel bir biçimde açıklayabilmeyi, yargılayabilmeyi ifade eder.

2. Yansıyan Gözlemlerle İlgili Beceriler: Bu beceriler, deneyimler ve gözlemlere değerlendirmeyi ve bunları yansıtmayı, deneyimlerle gözlemleri değişik bakış açılarıyla değerlendirebilmeyi ve gözlemleri çözümleyebilmeyi içerir.

3. Soyut Kavramsallaştırmayla İlgili Beceriler: Bu beceriler, gözlemlerle çözümlemelerin “kavramsallaştırılmasını” içerir. Bu becerilere sahip olan bir kişi, tüm verileri düzenleyip analiz edebilir; bunların sonucunda bir teori veya model oluşturabilir.

4. Aktif Denemeyle İlgili Beceriler: Bu beceriler, geliştirilen kuramlar veya modeller ışığında alınan kararların uygulanması veya gerçekleştirilmesi ile ilişkilidir.

 

Günümüzde zihin kontrol araçları ilaç ve hipnozdan, klasik şartlandırma, indoktrinizasyon, eşikaltı uyaranlar, açık-örtük görüntüler kullanma gibi geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bu anlamda öğrenme kuramlarından “Pavlov’un Klasik Koşullanma Kuramı”nı ele almak da faydalı olacaktır.

 

·        Endoktrinasyon katiyen eleştiri ve tartışma kabul etmeyen bir öğreti biçimidir. Bu öğretide insanlar manipüle edilerek, belirli seçimler yapmaya ve belirli ideolojik amaçları takip etmeye zorlanır.

 

·        İvan Petroviç Pavlov Rus fizyolog, psikolog ve hekim (1849-1936).  Fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden etkilemiş bir bilim adamıdır. Her iki bilim dalının kurucularından sayılır. 1904 yılında fizyoloji ve tıp alanında Nobel Ödülü’nü kazanmıştır.

 

  

Öğrenmenin doğası ve sonuçlarını açıklamaya çalışan bu kuramlar şu şekilde sınıflandırılabilir;

• Davranışçı Kuram,

• Bilişsel Kuram,

• Duyuşsal Kuram,

• Nörofizyolojik Kuram.

 

Davranışçı öğrenme kuramlarından olan “Klasik koşullama” da Pavlov’un yaptığı deney şu şekildedir;

* Pavlov önce metronomla ses vermiş, köpek bu uyarıcıya sadece başını çevirmiş, kulaklarını dikmiştir.

* Sesi verdikten hemen sonra et tozu içeren bir eriyik vermiştir.

* Ses ile eti birkaç kez ardarda verdikten sonra sesi tek başına verdiği durumda da salya tepkisinin meydana geldiğini görmüştür.

 

Bu deneyden anlaşılmaktadır ki birbiriyle ilişkilendirilen uyarıcılar belli tepkilerin meydana gelmesi yönünde tepkisel olarak koşullandırılabilmektedir. Pavlov’un deneyinde zil sesi ve salya arasındaki ilişki klasik şartlanmanın uyaran- tepki ilişkisi şekilde açıklanmaktadır. Tepkisel koşullanmanın meydana gelebilmesi için ilk önce Pavlov’un deneyinde ortaya konulduğu gibi doğal uyarıcı tepki ilişkisinin (yiyecek-salya) bulunması gerekir. Daha sonra koşullu uyarıcının (zil sesi) koşulsuz uyarıcıdan (yemek) hemen önce verilmesi ve bu iki uyarıcının beklenen tepki yönünden (salya salgılama) birleştirilmesi gerekir. Son olarak da söz konusu olan koşulsuz tepkiyi yaratacak koşullu uyarıcı ve koşulsuz uyarıcı arasındaki bağın tekrarlanması gerekir. Klasik koşullanmada dört temel kavram öğrenmenin gerçekleşmesi üzerinde de önemli bir etkiye sahiptir. Bu kavramlar; tekrar ve pekiştirme, genelleme, ayırt etme ve davranışın sönmesi olarak sıralanabilir.

 

“Öğrenme, uyaran tepki bağının kurulması olarak tanımlanabilir. Kurulan bağ, koşullanma işlemi belli sayı ve yoğunlukta tekrarlanarak pekiştirilmelidir. Yani pekiştirme, öğrenilen tepkinin organizmaya yerleşmesi ve aynı şekilde devam etmesi için yapılan işlemlerdir”.

 

Bu noktada bireyde istenilen yönde bir tepkinin yaratılabilmesi yönünde bir pekiştirmenin sağlanabilmesinde tekrarın önemi karşımıza çıkar. Öğrenmenin meydana gelmesi için davranışta kalıcı bir değişikliğin gözlenmesi gerekmektedir. Bu kalıcı değişikliğin meydana gelmesi ise, bir defada gerçekleşebilecek bir süreç değildir. Öğrenme çeşitli aralıklara yapılacak tekrarlarla oluşabilecek bir süreçtir. Genelleme, bir organizmanın koşullu uyarıcıya benzer diğer uyarıcılara da aynı tepkide bulunma eğilimiyken ayırt etme bunun tam tersine organizmanın koşullama sürecinde kullanılan koşullu uyarıcıyı diğerlerinden ayırt ederek tepkide bulunma eğilimidir. Koşullu uyarıcının artık tek başına koşullu tepkiyi oluşturamamasına sönme denir.

 

Klasik koşullandırma farklı alanlarda da kullanılabilmektedir. Alışveriş merkezlerinde yılbaşı gibi belli dönemlerde çalınan müzikler, satış yerlerinde yılbaşını hatırlatan süslemelerle yapılan düzenlemeler, tüketicilerin yeni yıl coşkusunu hissetmesi ve hediye alma eylemine özendirilmesini sağlamak içindir. Bu örnekteki koşulsuz uyaran yılbaşı müzikleri, hediye alma ise koşulsuz tepkidir. Aynı konuya A. Ceyhan da vurgu yapmış, Pavlov’un klasik koşullama ilkelerinin eğitimden çok beyin yıkama durumlarında davranış değiştirmek ve reklamcılıkta ürün satışlarını arttırmakta kullanıldığını ifade etmiştir. Zihin kontrolünde eğitim, hem yetişkin hem de genç bireyler üzerinde yapıldığı için bu iki eğitim sürecinin kendine özgü özelliklerine uygun yapılmaktadır.

Yetişkin öğrenciler;

* Eğitim etkinliklerine katılıp katılmama konusunda özgürdürler,

* Eğitime harcadıkları zaman değerlidir ve etkili biçimde geçirmek isterler.

* Kendi deneyimleri ile ilgili olmayan ve yakın gelecekte faydasını göreceklerine inanmadıkları eğitim etkinliklerine katılmak istemezler.

* Kendi değer ve inançları ile çatışan bilgi ve fikirleri kabul etmezler.

* İşleri veya sosyal yaşamları ile ilgili yeni bilgi ve yetenekleri edinip hemen kullanmayı severler.

* Öğretmenlerle ilişkileri yetişkinlik öncesi dönemde olduğundan farklıdır.

* Kendilerine saygı duyulmasını isteyebilirler, kendilerine öğrenci olarak yaklaşılmasından hoşlanmayabilirler.

* Birbirleri arasında rekabet yerine işbirliğine dayalı bir öğrenme sürecinin oluşturulmasını bilgi ve deneyimlerinin işe koşulmasını isterler.

Bunlara ek olarak A. Ceyhan şunları ifade eder;

* Sağlıklı ve dinlenmiş olduklarında daha iyi öğrenirler,

* Yaparak öğrenirler,

* Gerçekçi örneklerden etkilenirler,

* Biçimsel olmayan ortamlarda öğrenmeyi tercih ederler,

* Farklılıklardan keyif alırlar,

* Korku, kaygı vb. duyguları yaşadıkları eğitim ortamlarında bulunmak istemezler,

* Eğitimciyi kolaylaştırıcı olarak görmek isterler,

* Dönüt (ileti, mesaj)  beklerler,

* Dikkatlerinin yoğunlaştığı süre oldukça kısadır.

 

 

KİTLESEL İLETİŞİM

 

İletişim kavramı politikadan iktisadi yapıya, toplumsal yapıdan insan ve dil bilimine kadar çok sayıda alanda uyumlu bir işbirliği içinde olmakla beraber iletişim; teori ve pratiğin, duygu ve düşüncenin sembollerle insan zihnine gönderilmesi olarak nitelendirilmektedir.

 

A)   MEDYA VE ZİHİN KOTROLÜ

 

İnsanların bulunduğu her faaliyet ortamında mutlaka bir iletişim vardır. İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinde iletişim, önceliği olan bir mecburiyettir. Toplumsal iletişime bakacak olursak, profesyonel kitlelerin, yazılı ve görsel araçlardan yararlanarak kapsamlı, kadın-erkek ayırmadan, ülkenin neresinde olursa olsun tüm izleyicilere sembolik anlamlarla yüklü bilgileri duyurma yöntemlerini içine alır. İletişimin etkili olabilmesi için ihtiyaç duyulan öğeler; iletinin dikkatleri üzerine çekebilmesi, seçilebilmesi, çözümlenebilmesi ve kaynağın her alanda tesirli olmasıdır. İletişim aşamasında kontrol altına alınacak grubun dikkatini çekmek oldukça riskli bir unsurdur. Hedef kitleye aktarılacak hususun ayrıntılı bir seçim aşamasından geçirilerek insanların ilgisini çekmek amacıyla akla gelebilecek her yetenekten yararlanılır. Yazılı veya görsel basında yer alan herhangi bir manşet, ilginç bir resim, göze hoş gelen bir kitap kapağı, televizyon reklamlarında oynayan çarpıcı ve alımlı bir bayan, tamamen kitleyi etki altında bırakarak kontrol etmek amacıyla kullanılır. Uluslararası grupların amacı için çabalamayan ya da grubun tepkisini çekecek yayınlar yapmak o kadar kolay değildir. Fakat çok sınırlı bir izleyici topluluğuna sahip kaliteli olmayan küçük çaplı bir kuruluşta her konu dile getirilebildiği gibi tenkit de yapılabilmekteydi. Bu düzenin parçası olarak yola devam etme mecburiyeti içindeki basın kuruluşları kamuoyundaki güvenilirliklerinde şüphe uyandırmamak adına bazen grup aleyhine haberlere yer vermektedir. Bu iş için özel olarak seçilmiş dünya medyası işini kusursuz bir şekilde yürütmektedir. Bununla birlikte uluslararası haber ajansları da yönlendirme işini kontrol etmektedir.

 

B)    REKLAMLAR VE ZİHİN KONTROLÜ

 

Haber ajanslarına ek olarak reklamlar da zihin kontrolü yapmak için kullanılabilmektedir. Şirketler yayınlanan reklamların yalnız başına pek işe yaramadığını düşündüklerinden, reklamları herkes tarafından fark edilemeyecek bazı gizli iletilerle süsleyerek, yalnızca zihnimizin değil, bununla birlikte bilinçaltımızın da kontrol edileceği reklamlar ortaya çıkarmışlardır. Bir film veya reklam izlerken ilgili yerlerine veya bazı bölümlerine oldukça seri ya da ustaca saklanmış olması nedeniyle, kolaylıkla fark edilemeyecek, ancak bilinçaltının rahatlıkla kavrayacağı yazılar, fotoğraflar veya bölümlerin yerleştirilmesi sayesinde gerçekleştirilen bu teknik aslında, habersizce tüm insanlığı etkileyebilir. Mesela; bir içecek tanıtımının yapıldığı reklamlarda insan gözüyle görülemeyecek süratte akan yazılar, alıveriş merkezlerinin içecek bölümünde çok sayıdaki değişik markanın içinden beynimize aktarılan markayı bulmamız için bizi yönlendiriyorlar. İnsanlar bu ürünü beğenilerinden dolayı aldıklarına inansalar da, ürünün rengi dahi seçimimizde önemli rol oynamaktadır. Tabi bu tekniklerin tamamı sadece televizyon için geçerli değil. Gazete, dergi ve
internet sayfalarındaki resimler ve çizimler de diğerleri gibi mesajlar vermektedir.

 

Bireyin bilinçaltının, herhangi bir konuda uygulanabilir kararlara olan etkisi yaklaşık %60’tır. Uzmanların konuyla ilgili görüşleri ise şu şekildedir:

Göz, aslında sürekli bir tarama eylemi içindedir, gördüğümüz her şey en ince ayrıntısına kadar bilinçaltına kaydedilir; bilinç ise odaklandığı bir şeyi görme yeteneğine sahiptir.”

 

Kişinin bilinçaltına daha kolay iletiler yollamak da imkânlar dâhilindedir. Bundan dolayı göze hitap eden çizimsel veya yazılı iletilere gerek duyulmamaktadır. Kişinin zihni bazı nesnelere kendiliğinden anlam yükleyebilmektedir. Alışveriş merkezlerinde, lokantalarda yayınlanan müzikten, temizlik malzemelerinin, meşrubatların markalarının üzerindeki rengine kadar insan beyninin rahatlıkla anlayabileceği oldukça zengin bir kaynak mevcuttur. Ayrıca kurulan iletişimin inandırıcı olabilmesi için kişinin yaşamını sürdürdüğü sosyal çevresi, gereksinimleri, sosyal ilişkileri, görüş ve davranışlarını kavramasıyla birebir alakalı ruhsal kıpırdanmaların faaliyetini sağlamak mecburiyetindedir. Bireyin tutumlarında kalıcı değişimler yaratabilmek için inandırıcı bir iletişim kitle üzerinde anlaşılır bir ruhsal oluşumu tetiklemelidir. İnandırıcı ve bilgilendirici iletişim doğru algılanabilmelidir. İnandırıcılık kitle ve bulunduğu ortamla ilgili sınırsız bir veri yığını, uzmanlık ve katı bir direniş gerektirmektedir. Bu nedenle toplulukları inandırmak, farklı davranışlar sergilemelerini sağlamak göründüğü gibi kolay değildir. Bilhassa küçükken sahip olunmuş, bireyin yaşamında ciddi bir yer tutan köklü bir davranışı yenilemek oldukça güçtür. Bireyler ya da toplumlar üzerinde baskı malzemesi olarak kullanılan propagandanın yaklaşımını kabullenmemek, bu yaklaşımı savunanları reddetmek, propaganda ile yayılmak istenen düşünceyi amacı dışında kullanarak gerçeği yansıtmayan bilgiler veren, kitleleri yanlış yönlendiren zihniyete karşı her zaman tepki verebilirler. Kitlesel iletişim içinde önemli etkileme araçlarından birisi de sosyal medya ve ortamlarıdır.

 

Konumuza biraz da aktüel örnekler, yaşamdan tecrübeler vererek devam edelim. Şurasını kesinlikle belirtmeliyiz ki, bugün binlerce zihin kontrol sistemiyle karşı karşıyayız. Aşağıda, alınan bu bilgiler ve sosyal etkileşimler sırasında karşılaşabileceğimiz binlerce zihin kontrol yönteminden bir kaç tanesini sıralamaya çalışacağım. Bakalım her birimiz günlük yaşamımızda bunlardan kaç tanesine maruz kalıyoruz?

 

1. Grup baskısı: Ait olunan grubun değerleri dışında değerlerin kabul edilmemesi için yapılan telkinler, sınırlamalar bütünü.

2. Eski değerlere saldırı: Yeni bir takım fikirlerin kabulünü kolaylaştırmak için eski değerlere saldırarak onları gözden düşürmeye çalışmak ki bunun örneklerini sıkça yaşıyoruz.

3. Meta-iletişim: Konuşma veya yazma sırasında sürekli belli bir kelimeler dizgesini yahut belli bir jargonu kullanarak ana içeriğin üstünde mesajlar verme (örneğin, konuşmalarda sürekli olarak ‘ultra-yeni Türkçe(!)’ kelimeler ve anlaşılması zor ifadeler kullanarak verilen ‘ben sizden değilim/seçkinim’ mesajları).

4. Soru yasaklama: Otorite kullanarak, grup/cemaat/rejim içindeki hâkim/egemen düşünceyi tehlikeye sokabilecek soruların önünün kapatılması, soru sormanın ayıplanması, cezalandırılması.
5. Lisan suistimali: Lisanın kasıtlı ve yaygın bir biçimde kötüye kullanılması ile insanların lisan yeteneklerini, dolayısıyla düşünme ve algı melekelerini sakatlamak (Televizyonlarımızdaki yaygın argolaşma ve lisan bozukluğu, bir örnek olarak verilebilir).
6. Celbedilmiş Söz-yitimi (afazi):
Tıbbi bir terim olan ve konuşma/anlama melekelerinin yitirilmesi anlamına gelen ‘afazi’nin toplumbilimsel türevi. Kelimelerin anlamlarında karmaşa yaratarak ve aslı/tanımı olmayan yeni kavramlar ortaya koyarak, insanların iletişim yeteneklerini baltalamak ve kişileri, aynı dili konuşmalarına rağmen, birbirlerinin dilinden anlamaz hale getirmek (Ülkemizin temel sorunlarından bir tanesidir; örnek: Televizyonlardaki bütün tartışma programları).

7. Giyim kodları: Giysilerde belli biçim ve işaretler kullanılarak mesajlar verilmesi; giysilere, aslında olmayan mesajlar yüklenmesi ve bu sayede insanlar arasındaki farklılıkları pekiştirme/vurgulama çabası (örneklerini her gün görebiliriz).
8. Slogan atma/Slogan Düşünce: Topluluğa ait düşünsel kalıpların bireyler arasında bilinçsizce ve sorgusuz olarak kabul edilmesine yönelik, yüksek sesle tekrarlanan sloganların atılması, sloganvari ifadelerin her fırsatta tekrarlanması (ki, bu yöntem, orijinal düşünce karşısındaki en önemli engellerden bir tanesidir).
9. Parasal bağımlılık:
Mali kaynaklar üzerinden bağımlı hale getirme. Bu şekilde bağımlı hale getirilen birey veya topluluğun yönlendirilmesi büyük ölçüde kolaylaşır. (Halkı bilinçsizce kredi kartı kullanmaya teşvik etme)

10. Sosyal yalıtım: Tehlikeli veya riskli düşünce/eylem sahibi birey veya grupların genel topluluktan ayrılması, iletişimlerinin kısıtlanması.

11. Kontrollü korku/paranoya: Toplumu veya bireyi sürekli gergin, korkulu bir halde tutmak üzere senaryolar üretme (A.B.D. yönetiminin kendi halkına karşı uyguladığı en yaygın kontrol yöntemlerinden bir tanesidir. Bizde de terör ve deprem).

12. Zihin dumuru/Limbik ateşleme: Beyinde, cinsellik, iştah, zevk gibi duyularla ilişkili bölgelerin (örneğin Limbik sistemin) aşırı olarak uyarılmasını sağlayarak, üst beynin yüksek zihinsel işlevlerini dumura uğratmak, bireyleri zevkperest robotlara dönüştürerek, potansiyel düşünce suçlarını ve fikri tehlikeleri bertaraf etmek (Haber bültenlerinde, müzik kanallarında ve bazı özel kanalların genel yayın politikasında gözleyebileceğimiz cinsel, hatta sapkın içerikli haberler, diziler, filmler ve görüntüler, örnek verilebilir).

 

Yukarıda sayılanlar, aşikâr birçok yönlendirme mekanizmasının yanı sıra işleyen, biraz daha örtülü yöntemlerden sadece bir kaç tanesidir. Haber bültenlerinde haberlerin veriliş tarzının kanallara göre nasıl farklılıklar gösterdiğini, Amerikan filmlerindeki kahramanlık temalarını, gözümüze sokulan ve ‘izlenme rekorları’ kırdırılan dizilerde bize öğütlenen yaşam tarzlarını şöyle bir düşünmek yeter aslında. Bunlara benzer daha binlerce yöntemin var olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu yöntemlerin hiçbirisi tek başına bireyi veya toplumu yönlendirmede çok fazla etkili değildir. Fakat bunların birleşik halde, topyekûn kullanılması, tahminlerin çok ötesinde kontrol başarısı sağlayabilir. Özellikle ülkemizdeki birçok anormal toplumsal davranışın altında bu tip nedenlerin de rol oynadığına kuşkum yok.

Bireylerin, kitlesel yönlendirme ve zihin kontrolü konularında bilinçlenmesi, bu mekanizmaları işlevsiz kılabilecek en önemli unsurlardan bir tanesidir. Fakat çok daha önemli olan husus, değerlerine bağlı, müspete yönlendirilebilme potansiyeli taşıyan insanlar yetiştirmektir. Zira belli değerleri olan insanlar, olumsuz yönlendirilmelerden en az etkilenen kişilerdir.

Eğer bir toplum, büyük oranda hayvani ihtiyaçlarını karşılamayı birinci öncelik edinmiş fertlerden oluşuyorsa, zihin kontrolörlerinin işi hiç de zor değil:

Havucu burnuna tut, at koşmaya başlayacaktır…

DİZİLER
REKLAMLAR
MAGAZİN
FİLMLER
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum