SİTEDE ARA

ZÜMRÜT TABLET
11 Ekim 2019

Hermetik* yazılar içinde en önemlisi kuşkusuz Zümrüt tablettir. Orta Çağlardan bu yana bu metin birçok okültistin* dikkatini çekmiş, üzerinde, içerdiği anlamlar hakkında farklı farklı yorumlar yapılmıştır. Metinden ilk olarak Albertus Magnus* adındaki bir düşünür (1205-1280), De Mineralibus adlı eserinde bahseder. Buna göre Hermes’in mezarı Büyük İskender (MÖ 356 – MÖ 323) tarafından bulunmuş olup tabletler burada açığa çıkmıştır.

 

·        Hermetizm, Antik Mısır'da yaşamış bilge Hermes Trismegistus'un öğretisidir. Hermetizm adının sonundaki “izm” sonekine bakılarak ilk bakışta bunun günümüzdeki bir felsefi akım olduğu sanılabilirse de, felsefi bir akım değildir.

 

 ·        Okültizm, geçmiş çağlarda doğa, evren, tesirler, insan ve evren ilişkileri ve gelecek hakkında gerek medyumnik yollarla gerekse aktarılagelen ezoterik tradisyonlar yoluyla edinilmiş derin bilgiler bütünü olarak tanımlanır. Okült, bilimsel yöntem dışındaki yollar ile "gizli" bilginin araştırılması demektir.

 

 ·        Albertus Magnus, derin ve çok geniş kapsamlı bilgisiyle Orta Çağ'da kendisine doktor üniversalis unvanı verilmiş olan 13. yüzyıl Alman düşünürü.

 

En yaygın söylence, bu tabletlerin Hermes’in lahitinin olduğu yerde, ellerinin arasında bulunmuş olduğudur. Burada sembolik bir ifade kullanıldığı da varsayabiliriz. Bulunan tabletlerin zümrüt olması öncelikle bu taşın gerçekten de Hermes’e ait bir taş olduğunu akla getirmektedir. Ancak zümrüt yeşil rengi ile ekini, başağı, tabiatı, toprağı sembolize ettiği gibi, okült gelenekte bilgelik sembolü olarak da kullanılmış olabilir. Bu tabletlerin içeriğinin hermetik bilgelik olduğunu göz önüne aldığımızda, bu yazıların zümrüt tablet üzerine yazılmış olmasının anlamı daha iyi ortaya çıkıyor. Ayrıca zümrütün Hıristiyanlık’da da inancı sembolize ettiğini sırası gelmişken vurgulayalım.

 

Hermetik yazıların birçoğu Helenleşmiş Mısır’a aittir. Çok uzun yıllar bu yazıların orijinal Yunanca metinlerinin de mutlaka olması gerekliliğinden bahsedilmiş olsa da, maalesef bugüne kadar Yunanca bir tam metin bulunamamıştır. Sadece yirmiye yakın Arapça versiyona rastlanmıştır.

 

Zümrüt tablet hakkında elimizde olan ilk versiyon Tyan’lı Apollonios’a aittir. (Apollonios Arapça metinlerde Balinus olarak geçer.) İsa’dan sonra birinci yüzyılda yaşamış olan Apollonios, Yeni-Pitagorasçı filozoflar arasında önemli bir yer tutmakla birlikte, döneminde okült bilgisi ile de tanınmıştır. Ayrıca büyü ve simya üzerine kitapları vardır. Apollonios’un en önemli kitaplarından biri de Yaradılışın Sırrı Kitabıdır. (Kitab-ı Sırrı Al-Halika). Bu kitapta Zümrüt Tablet metninin bir versiyonuna rastlıyoruz. Bu kitabın Sagiyus (hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadık) isimli bir din adamı tarafından 6.yy.da Arapça’ya çevrildiği söylenir, ancak orijinal Yunanca metin henüz bulunamamıştır. Kitabın giriş kısmı oldukça ilginçtir. Bu kısmın bir bölümünde bu yazıları nasıl bulduğunu Balinus kendi ağzından anlatır:

 

« Yaşadığım yerde tahta bir sütunun üzerine dikilmiş bir heykel vardı. Sütun üzerinde şu yazılar okunuyordu : Ben kendisine ilim verilmiş olan Hermes’im; eserim önce herkese açıktı, ancak daha sonra, benim kadar bilge biri tarafından yeniden bulunsun diye, sanatımı sakladım.” Heykelin göğsünde ise eski dilde yazılmış şu yazılar vardı : Eğer birisi varlıkların yaratılışının sırlarını merak ediyorsa ayaklarımın altına baksın”.

 

Herkes bu heykeli görmeye gelirdi ve ayaklarına bakıp bir şey bulamazlardı. Bense küçük, zavallı bir çocuktum. Fakat büyüyünce, kuvvetlenince, göğsünün üzerindeki yazıyı okudum ve anlamını kavradım. Ve hemen sütunun altını kazmaya başladım. Toprağın altında içine güneş ışığı girmeyen karanlık bir geçit buldum. Burada bir meşale yakmaya çalışmak boşunaydı, çünkü sürekli esen rüzgâr buna izin vermiyordu. Karanlık yüzünden keşfettiğim yere giremiyordum ve rüzgârın gücü ışığın yanmasına izin vermiyordu.

 

Tedirgin bir uykuya daldığımda yüzü bana benzeyen bir ihtiyar karşımda belirdi ve bana seslendi : Kalk Balinus ve yeraltına gir; bu yol seni yaratılışın sırrına götürecek ve Doğa’nın nasıl oluştuğunu göreceksin. Karanlık hiçbir şeye izin vermiyor ve ışık rüzgâra dayanmıyor diye yanıtladım. O zaman bana dedi ki : Balinus, ışığını şeffaf bir kabın içine koy, böylece rüzgârdan korunmuş olacaktır. Ve seni karanlıkta aydınlatacaktır.Bu sözler benim ruhumu neşe ile doldurdu ve isteğime ulaşacağımı hissettim. Ona seslendim : Siz kimsiniz, bu büyük iyilik için kime minnettarım?”. “Ben senin yaratıcınım, mükemmel olan! “ O anda neşe içinde uyandım, onun bana söylediği gibi ışığı şeffaf bir kabın içine koydum ve yeraltına girdim.

 

Orada altın bir tahtın üzerinde oturan yaşlı bir adam gördüm. Elinde zümrüt bir tablet tutuyordu ve tabletin üzerinde Doğa’nın varoluşu buradadır diye yazıyordu. Önünde duran kitapta ise “Bütün varolanların yaradılış sırrı ve herşeyin nedenlerinin bilimi buradadır.” diye yazıyordu. Bu kitabı korkusuzca aldım ve buradan çıktım. Bu "Bütün Varolanların Yaradılış Sırrı " kitabında yazan her şeyi öğrendim; Doğa’nın nasıl var olduğunu anladım ve her şeyin nedenlerinin bilgisine eriştim. İlmim beni meşhur etti. Tılsım ve olağanüstü şeylerin bilgilerini öğrendim, dört elementin birleşmelerini, çekimlerini, itimlerini tanıdım. »

 

Evet, Balinus kitabı nasıl bulup aldığını bu satırlarda anlatıyor. Gelelim bakalım şimdi bu meşhur Zümrüt Tablet'in üzerinde yazılanlara.

 

 

ZÜMRÜT TABLET'İN TERCÜMESİ:

 

* Hiç yalan olmadan doğrudur, kesindir ve çok gerçektir.

* Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.

* Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden, bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı.

* Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgâr onu karnında taşımıştır, Toprak beslemiştir.

* Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter.

* Toprağı ateşten ayıracaksın, ince olanı kalın olandan; bu büyük bir maharetle olmalı

* Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak. Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak, bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak.

* Bu bütün kuvvetlerin en kuvvetlisi, çünkü her ince, zayıf, yumuşak şeyi yenecek, her katı şeyin içine girecek.

* Dünya da böyle yaratıldı.

* Hayranlık verici biçimler bundan çıktı, bunların ortamı buradadır.

* Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir, çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve tamamlanıyor.

 

Açıklamalarını da verelim, gerekiyor çünkü..

 

«Hiç yalan olmadan doğrudur, kesindir ve çok gerçektir.»

Metin öncelikle söylenenlerin doğru olduğunun ve yalancı bilimlerle ilişkisinin olmadığının söylenmesi ile başlar. Bu bir anlamda kendini doğrulamaktır. Burada “çok gerçektir” ifadesi de anlamı kuvvetlendirmekte, belki de eski nitelemeler düşünüldüğünde Güneş’e atıfta bulunulmaktadır. Güneş ve onun sembolize ettikleri “en gerçek” olarak kabul edilmektedir.

 

«Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler. »

Daha sonra ise Yukarıda olan ile Aşağıda olanın birliği vurgulanarak dönemin en önemli ezoterik yasası ifade edilmektedir. Bu aynı zamanda astrolojiye de temel teşkil etmektedir. Buna göre macrocosmos ile microcosmos arasındaki bağlantı kesindir ve ikisine de hükmeden Tanrısal yasalardır. Bu Tanrının bir mucizesinin görüntüsüdür.

Bu ifadenin bir başka yorumu da aslında burada filozof taşından söz edildiği şeklindedir. Bu taş Yukarısı ile Aşağısı arasında, başka bir deyişle insan ile Tanrısal özü arasında bir ilişkiyi belirtmektedir. Burada her şeyin bir olmasından, başka bir deyişle insanın Tanrıdan çıkması mucizesine vurgu yapılmaktadır. Öyleyse bu yoruma göre aslında Simyanın ana amacı olan Filozof Taşı ortaya konmuş olmaktadır.

 

«Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden, bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı. »

Burada ise her şeyin Tanrıdan ya da Tanrısal tözden (kök, öz) geldiği bir kez daha vurgulanmak suretiyleYaradılış ifade edilmektedir. Bu ifadelerdeki anahtar sözcükler meditatio ve adaptatio’dur. Meditatio derin düşünmeyi, meditasyonu ifade eder, ancak buradaki anlamıyla bir eylemi ifade etmekte ve Tanrı iradesini belirtmektedir. Adaptatio ise daha anlamlıdır. Adaptatio, adaptasyon, uyarlama anlamına geldiği için, tek olandan uyum içinde çıkmak, zaten bu tek olanın içinde her şeyi barındırdığını ve uyarlanarak varolan her şeyde bulunabileceğini göstermektedir. Simya yorumunda ise tek olanın materia prima olduğu ve bunun da bir takım işlemlerden sonra başka şeylere dönüşebildiği anlatılmaktadır.

 

«Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgâr onu karnında taşımıştır, Toprak beslemiştir.»

Bu ifade daha da semboliktir. Güneş ve Ay birleşmesi Simyada kutsal birleşmeyi sembolize ettiği gibi Güneş ateşi, Ay da suyu sembolize eder. Böylece dört element düşüncesi burada yerini bulmuş olur. Güneşin baba olması ise, burada Tanrısal yaratıcı gücü belirtmektedir.

 

«Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter. »

Buradaki ifade de telesma sözcüğü farklı anlamları ifade edebilmektedir. Bazı yorumlarda irade/güç anlamına gelmekte, bazı yorumlarda da mükemmelliği göstermektedir. Her iki anlamda da Tanrısal töze, köke atıfta bulunduğu açıktır. Tanrısallığının farkına varmış insan toprağa dönmeyi başardığında, maddede her şeye gücü yetebilecek duruma kavuşur.

 

«Toprağı ateşten ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan, bu büyük bir maharetle olmalı. Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak. Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak, bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak.»

Burada ezoterik düşüncenin temel prensipleri açıkça ortaya konmuştur. Yukarıda da açıkladığımız gibi, Tanrısallığının farkına varmış insanın madde üzerinde kontrolü olanaklı olabilir. Ancak bunun için sübtil olan kalın olandan ayrılmalı, yani ruh maddeye olan esaretinden kurtulmalıdır. Bu ancak kendi nefsimizden kurtulacağımız inisiyasyon ile gerçekleşebilir. Maharet, yetenek buradadır. Tanrısal tözünün farkına varan gökyüzüne çıkmış olur, ancak yine maddi âleme dönerek, maddeye hükmederek yaşamına devam etmeli ve bu dünyada alacaklarını almalıdır. Artık bundan sonraki hayatta, bu aşama bir kere geçildikten sonra karanlıklar uzak olur.

 

Bu düşünceyi Nicolas Valois şöyle ifade etmektedir : Solvite corpora et coagulate spiritum".. “Bedeni çöz, ruhu pıhtılaştır” anlamına gelen bu ifadede, ruhun bedenin esaretinden kurtularak evrimleşeceği vurgulanmaktadır.

Ancak bütün düşüncelerde varolan ruhun, bedenin esaretinden kurtulduktan sonra madde yokmuş gibi yaşamak değil, kişinin bunun farkına vararak günlük yaşantısına devam etmesi esastır.

Metin, bundan sonra Yaradılışın da bu şekilde olduğunu ve her varolanda Tanrısal tözün varolduğunu söyleyerek son bulur.

 

APOLLONIUS
ALBERTUS MAGNUS
BÜYÜK İSKENDER
DE MINERALIBUS
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum