SİTEDE ARA

MELEKLER II...
30 Eylül 2020

CEBRAİL

 

Melek Cebrail, Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında Gabriel şeklinde geçer. “Güçlü insan” anlamındaki “Geber”ile “Tanrı” manasındaki “El” kelimelerinden oluşan Gabriel’in, Asurlar'ın katolik kısmını oluşturan Keldani veya kökenleri Asurlular ve Aramilerden gelen putperest Hıristiyan halk Süryani menşeli olduğu kabul edilir. Kelime Yunanca ve Latince’ye de aynı şekilde geçmiştir. Meleklerin adları İsrail'e Babil'den gelmiştir. Zira Cebrail adını ilk kullanan Kuran'da ismi geçmeyen ancak İslami eserlerde bahsedilen ve Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam ve Bahâîlik tarafından peygamber olarak kabul edilen Daniyal Peygamberdir. (Daniyal, 8, 15-16; 9, 21-27)


 

Cebrail, Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta da büyük meleklerden olup Kitâb-ı Mukaddes’te ismi geçen üç melekten biridir. Ahd-i Atik’te ve apokriflerde verilen bilgilere göre Cebrail altı melekle birlikte Tanrı’nın huzurunda sol tarafta durur, azizlerin duasını O’na iletir, Cennete nezaret eder, birinci semanın hâkimidir, en önemli şefaatçidir. Kötüleri yok eder, şeytanları ateş fırınına atar ve tabiat güçlerini yönetir. (Tobit, 12/15; Enoch, 9/1, 9-10, 20/7, 40/1-9, 54/6; Hezekiel, 9/3, 10/2)

Yahudilikte Cebrail, Tanrı’nın buyruklarını yaratılanlara bildirip elçilik görevi yapan bir melektir, aynı zamanda adalet ilkesidir. Seçkin kullara 70 dil öğrettiği, kötülüklerden koruduğu Hz. Yusuf’u kardeşlerine götürmüş, Hz. Yakup’la güreş tutmuş, Mikail ile birlikte Hz. Musa’nın defnedilişine katılmıştır. (IDB, II, 333; Davidson, s. 119)

Tanrı Cebrail'e birçok görev vermiştir. O aynı zamanda Hz. İbrahim'i ziyaret eden üç melekten biridir. Sodom'u yakıp yıkma işiyle görevlendirilen melek olduğu gibi, Nemrud'un ateşinden Tanrı'nın izniyle Hz. İbrahim'i de kurtaran odur.


(Ahd-i Atîk hem Yahudi, hem de Hıristiyanların kutsal kitabı olduğu halde, Ahd-i Cedîd sadece Hıristiyanlar tarafından kutsal kabul edilmektedir. Y.N.)


Ahd-i Cedidde ise Cebrail’den iki defa söz edilir. Bunlardan birinde Hz. Zekeriya’ya görünerek ona “Tanrı’nın önünde duran Cebrail” olduğunu söylediği ve Hz. Yahya’nın doğacağını haber verdiği, diğerindeyse Hz. Meryem’e görünerek ona Hz. İsa’yı müjdelediği anlatılır. (Luka, 1/11-20, 26-38) Hıristiyanlığa göre de Cebrail, peygamberlere insan şeklinde görünerek Tanrı’dan vahiy getiren büyük bir melektir. (A. Abdülvehhâb, s. 38-48)


 

İslâmiyette Cebrail Hz. Peygamber’e ilâhî emirleri bildiren vahiy meleğidir. Arapçada vahiy meleği değişik kelimelerle ifade edilmekle birlikte en meşhurları Cebrail, Cebreil, Cebril, Cibrin ve Cibril’dir.

Müslüman dilcilerin çoğu, muhtemelen hadis kitaplarındaki bazı rivayetlere (Müsned, V, 15-16; Buhârî, “Tefsîr”, 2/6, 16/1) dayanarak Cebrail’in, “Allah’ın kulu” anlamına gelen İbranice asıllı bir kelime olduğunu kabul ederken, bazıları da “Allah’ın gücü” demek olan Arapça ”Ceberûtullah” tamlamasından geldiğini ileri sürmüşlerdir. Cebrail’in “kuvvet” manasına gelen “cebr” ile alâkası dikkate alınarak bu anlamı da kapsadığı düşünülebilir.


Cebrail Kuran'da, Cibril, Rûhulkudüs, Rûhulemin, Rûh ve Resul gibi beş değişik isimle ifade edilmiştir. İlgili ayetlerde belirtildiğine göre Cebrail karşı konulamayan müthiş bir güce, üstün bir akla ve kesin bilgilere sahiptir; “Arşın Sahibi” nezdinde çok itibarlıdır ve meleklerin kendisine mutlaka itaat ettiği şerefli bir elçidir. (en-Necm 53/5-6; et-Tekvîr 81/19-21)


Hz. Meryem’e normal bir insan şeklinde görünerek Rabbinin elçisi olduğunu ve ona temiz bir erkek çocuğu bağışlamak için geldiğini söylemiş (Meryem 19/17-19), Hz. İsa doğduktan sonra Allah’ın emriyle ona destek olmuş, Hz. Peygamber’e Kuran-ı Kerim’i vahyedip öğretmiştir. Hz. Peygamber kendisini bir kere Mekke'nin beş km. kuzeyindeki Nur Dağı'nda (Cebel-i Nur) yer alan Hira Mağarası'nda ilk vahyini alırken (Alak Suresi), bir kere de “Sidretü’l-Müntehâ”da asıl şekliyle görmüştür. Cebrail inkârcılara karşı Peygamber dostu, müminlerin destekleyicisidir. Kadir gecesinde meleklerle birlikte yeryüzüne iner, ahirette insanlar hesaba çekilirken mahşerde saf saf dizilen meleklerin yanında bulunur. (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, s. 163, 326)

 

O, hadislerde Hz. Peygamber’e vahiy getiren, Kuran’ı öğreten ve değişik konularda hükümler bildiren, Resul-i Ekrem’e, hatta bazen ashaba insan şeklinde görünen bir melek olarak sık sık anılır. İlgili hadislere göre dünyada ve ahirette Allah ile kulları arasında elçidir; hem meleklere hem peygamberlere ilahi emirleri ulaştırır, bu sebeple de Allah’la vasıtasız konuşur. (Müsned, II, 267; III, 230; Buhârî, “Tevḥîd”, 33)


Yukarıda da kısaca bahsettiğimiz gibi ilk defa Hira dağında, bütün ufku kaplamış ve bir taht üzerinde oturmuş halde Hz. Peygamber’e gelip asıl suretiyle görünmüş, onu kuvvetle sıkarak okumasını istemiş, böylece ilk vahyi getirmiştir. (Buhârî, “Taʿbîr”, 1, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 7; Müslim, “Îmân”, 257, 258)

Miraç'dan önce Hz. Peygamber’in kalbini “hikmet”le doldurmuş, bu sayede Peygamber’in cismi ruh gibi hafiflemiş ve bu mucizevi yolculukta ona asli sûretinde ikinci defa görünmüş, melekût âlemi hakkında bilgiler vermiştir. (Müsned, I, 257; Buhârî, “Ṣalât”, 1; “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 6)


Hadislerde Cebrail’in zaman zaman güzel bir insan şeklinde göründüğünden de bahsedilir. Hatta birkaç kez de Hz. Peygamberin Bizans İmparatoru Herakleios'a Mayıs 628'de elçi olarak gönderdiği Dihye b. Halîfe (veya Dihye't-ul Kelbi) adlı sahabinin suretinde Hz. Peygamber’e gelerek onu abdest, namaz, kurban, hac gibi ibadetlerin mahiyeti ve uygulama şekilleri hakkında eğittiği, itikadi, fıkhi ve ahlaki konularda açıklamalarda bulunduğu, ashaptan bazılarının da bunların bir kısmına şahit olduğu rivayet edilir. (Müsned, II, 325; IV, 129, 161; Müslim, “Mesâcid”, 166, 167) Bedir Savaşı'ndan sonra Müslümanlığı seçen bu seçkin kişi, Şam'ın fethinden sonra buraya yerleşti ve Mezze'de oturdu. Muaviye zamanında, Şam'da 672 yılında vefat etti ve Mezze mezarlığı'na gömüldü.


Medine’de Hz. Peygamber’in huzurunda otururken görüldüğü yer, daha sonra “Makām-ı Cibrîl” diye anılmıştır. Cebrail özellikle Ramazan aylarında her gece Resûlullah’a gelerek nâzil olan ayetleri baştan sona kadar onun ağzından dinlerdi. Hz. Peygamber’in vefat ettiği yıl bu kutsal görevi iki defa tekrarlamıştır. (Müsned, I, 288, 325; Buhârî, “Ṣavm”, 7)


(Makamı Cibril Kâbe-i Muazzama'nın doğu duvarında bulunan mübarek mevkinin adıdır. Namaz farz kılınınca Hz. Cebrail (a.s) iki gün peş peşe gelerek Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) namazın talimini yaptırdığı yerdir. Günümüzde de Kâbe imamlarının namaz kıldırdığı yer burasıdır. YN.)


Yine hadislerde belirtildiğine göre Cebrail, Yahudilerin sorularına cevap vermede, inkârcılara karşı gerçek bir peygamber olduğunu ispatlamak için mucizeler göstermede Hz. Peygamber’e yardımcı olmuş (Müsned, III, 108, 113), insan şekline girip Müslümanlarla birlikte bazı savaşlara katılmış, kâfirleri hicveden şair Hassân b. Sâbit’e şiirlerinde ilham vermiştir. (Müsned, IV, 286; VI, 56; Buhârî, “Meġāzî”, 17; Müslim, “Feżâʾil”, 46, 47)


Peygamberimiz, Cebrail’in Allah nezdindeki üstün mertebesini dikkate alarak dualarında “Cibrîl’in Rabbi” ifadesini kullanmış ve bir anlamda onunla tevessülde bulunmuştur. (Müsned, VI, 61, 156; Nesâî, “Sehiv”, 88) İslâmi gelenekte Cebrail’in adı anılınca ona salâtüselâm getirmek dini terbiyenin bir gereği sayılmıştır.

 

Tefsir, hadis şerhi, siyer, tasavvuf, tarih, kelâm, felsefe kitapları vb. İslâmî kaynaklarda Cebrail’in isimleri, nitelikleri, görevleri, insan şeklinde görünüşü ve üstünlüğü gibi konularda geniş bir literatür oluşturulmuştur.

Bu kaynaklarda Cebrail Kur’an-ı Kerîm’deki isimleri yanında “Rûhullah, Hâdimullah, er-Rûhu’l-a‘zam, el-Aklü’l-ekrem, en-Nâmûsü’l-ekber, el-Aklü’l-fa‘‘âl, Vâhibü’s-suver, Hâzinü’l-kuds, Tâvûsü’l-melâike” gibi unvanlarla da anılır.

Aynı kaynaklarda ayrıca Kuran-ı Kerîm’deki isimlerinin manaları da açıklanmıştır. Buna göre Cebrail;

 

*Karşısında durulamayacak kadar üstün güce ve bilgiye sahip olduğu için Cibrîl, (Bakara 2/97, 98; Tahrim 66/4)

*Saygı duyulması gereken üstün bir mevkide bulunduğu veya dini hayatın gerçekleşmesinde önemli rol oynadığı yahut latif olduğu için Rûh, (Meryem 19/17; Mearic 70/4; Nebe 78/38; Kadir 97/4)

*İlâhî buyrukları tahrif etmeden Hz. Peygamber’e ulaştırdığı için Rûhulemîn, (Şuara 26/193),

*İnsanların manevi açıdan temizlenmesini sağlayan vahyi getirdiği veya hiç günah işlemeyen tertemiz bir kul olduğu için Rûhulkudüs diye nitelendirilmiştir. (Bakara 2/87, 253; Maide 5/110; Nahl 16/102. Ayrıca Bkz. Râgıb el-İsfahânî, s. 411; Fahreddin er-Râzî, XXIV, 166; Âlûsî, I, 317; Elmalılı, I, 432)

 

İslâmî kaynaklara göre Cebrail, aynı zamanda arşı taşıyan ve “Mukarrebîn” adı verilen meleklerdendir. Emrinde arşın çevresinde bulunan meleklerden bir ordu vardır. Mükemmel bilgilere ve tasavvur edilemeyecek derecede üstün güce sahiptir. Nurdan yaratılmış olup görünüşü son derece güzeldir. Manevi bir varlık olmasına rağmen Cebrâil’i cismanî varlık şeklinde tasvir eden bir kült oluşmuştur. Buna göre onun yüzü beyaz, saçı mercan gibidir. İnci ve yâkutlarla süslenmiş olan yeşil renkli 600 kanadı vardır. Her bir kanadı arasındaki mesafe doğu ile batı arasındaki mesafe kadardır. Başında beyaz sarık vardır. 13 Mart 624'de gerçekleşen Bedir Savaşı'na sarı renkli bir sarıkla katıldığı görüldüğü rivayet edilir.

 

Bazı İslam kaynaklarına göre makamı yedinci kat gökteki sidretü’l-müntehâdır. Allah nezdinde üstün makam sahibi olmasına rağmen O’nu göremez. En son ölecek ve âhirette ilk dirilecek varlıklardandır. Son derece süratli hareket eder. Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber onu aslî şekliyle görmemiştir. Resûlullah’a peygamberliği süresince 26.000 defa vahiy getirmiştir.

 

Aynı kaynaklarda Cebrâil’in eski peygamberler ve kavimleriyle ilgisine dair bilgiler de vardır. Buna göre Cebrail Hz. Adem’e harfleri ve tarımı öğretip onu Mekke’ye götürmüş, Hz. Nuh’a gemi yapımında yardımcı olmuş, Lût kavmiyle diğer isyankâr ümmetleri çeşitli felâketlere uğratmış, Hz. İbrâhim’i ateşten korumuş, Hz. Musa’ya Mısırlı sihirbazlar karşısında yardım etmiştir. Aynı kaynaklarda Cebrail’in, kıyamette amellerin tartılmasına nezaret edip Allah ile yaratıkları arasında elçilik görevini sürdüreceği söylenir. Müslüman müelliflerin verdiği bu bilgilerin bir kısmının Hz. Peygamber’e isnat edilen, ancak muteber hadis mecmualarında yer almayan rivayetlere, bir kısmının ise İsrâiliyat’a dayandığı kabul edilmektedir.


 

CEBRAİL VE TEMESSÜL KONUSU


 

Önce Temessül ne demek ona bir bakalım. "Temessül", bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin tamamen aksetmesi, yansıması anlamına geliyor. Yani temessülde yansıma bire bir aynıdır. Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi olarak da açıklanabilir.

Şimdi konumuza devam edebiliriz.

 

Cebrâil’in mahiyeti ve sahip olduğu niteliklerin yorumuyla ilgili spekülasyonlar tam bir skolastik (aklın ve bilimin saf dışı bırakıldığı dönem) görünüm arzetmektedir. Örneğin İlm-i Kelâmcılar ve birçok İslâm bilgini, Cebrâil’in Kuran'da Hz. İbrahim’le (İbnü’l-Cevzî, IV, 127) Hz. Meryem’e normal insan şeklinde, pek çok hadiste de (Reşîd Rızâ, IX, 163) Hz. Peygamber’e ashaptan Dihye b. Halîfe veya tanınmayan güzel bir “Arâbî” sûretinde görünmesini (temessül) dikkate alarak onun çeşitli şekillere girebilen ve peygamberler dışındaki insanlarca da görülebilen “latif cisim” türünde bir varlık olduğunu kabul etmişlerdir.


Bununla birlikte onun, “yerle göğün arasını dolduracak kadar büyük olan 600 kanatlı bünyesi” nin nasıl olup da bir insan bedeni halini alacak kadar küçülebildiği konusu ulemaca izaha muhtaç görülmüştür.

 

İranlı fıkıhçı İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî (10281085), Cebrâil’in insan şekline bürünmesi anında, insan bünyesinden fazla olan kısımlarının Allah tarafından yok edilip sonra tekrar iade edildiği veya Cebrail’in asli bünyesinde bir değişiklik olmayıp sadece onu görenlerin gözünde insana benzer bir varlığın canlandığı görüşündedir. Çünkü Cebrâil farklı şekle girmekle kendine has meleklik vasfı değişmez. (bkz. Süyûtî, Şerḥu Süneni’n-Nesâʾî, II, 148)

 

İslam alimi ve müfessir Fahreddin er-Râzî’ye (1149-1210) göre, eğer Cebrâil cismanî bir varlık ise cüzlerinin az bir kısmının asli, büyük bir kısmının fazlalık olduğu ve insan şekline girdiği sırada bu fazlalığın Allah tarafından yok edildiği düşünülebilir; eğer tamamen ruhanî bir varlık ise çok farklı şekillere girebilmesi aklen imkânsız değildir. (Mefâtîḥu’l-ġayb, XXI, 197)

Şafii alimi Ebu Muhammed İzzüddin b. Abdüsselâm, Fahreddin er-Râzî’nin ikinci yorumuna katılır.

 

Türk asıllı hanefi fakihi, tarihçi, hadisçi, dil alimi Bedreddin Aynî (ö.1451) ise Cebrâil’in aslî varlığının temessül anında bir değişikliğe uğramadığını, ancak onun ruhunun geçici olarak insan bedenine girdiğini ileri sürmüştür. (ʿUmdetü’l-ḳārî, I, 51)

 

İslam alimlerinden Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ (990-1066) temessülü, Cebrail’in insanların gözüne hayali bir varlık gösterme gücüne sahip olması ile açıklamış, (el-Muʿtemed fî uṣûli’d-dîn, s. 175) Araf tevsir ve fıkıh bilgini İbn Kayyim el-Cevziyye, Cebrâil’in temessül sırasında asli varlığı ile göklerin üstündeki makamında bulunduğu halde yeryüzünde Hz. Peygamber’e bir insan şeklinde görünebileceğini düşünmüştür. (er-Rûḥ, s. 101-102)

 

Çağdaş alimlerden Muhammed Reşîd Rızâ (1865-1935), modern fen bilimlerinin verileri sayesinde Cebrâil’in temessülü gibi metafizik olayların akli izahının kolaylaştığı görüşündedir. Ona göre gazların sıvı veya katı cisimlere dönüşmesi ve bunun tersi olan değişim, Cebrâil’in farklı şekillere girebileceğini gösterir. (Tefsîrü’l-Menâr, I, 220).

 

Pakistanlı akademisyen, ilim ve fikir adamı Fazlu Rahman Malik (1919-1988) Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Peygamber’in vahiy sırasında herhangi bir şahsı gördüğünden söz edilmediğini, aksine Cebrâil’in vahyi Peygamber’in kalbine indirdiğinin (el-Bakara 2/97) ifade edildiğini, buna göre Cebrâil’in temessülüne ilişkin hadislerin, vahyin objektifliğini korumak amacıyla Ehl-i sünnet âlimlerince uydurulduğunu ileri sürerek Cebrâil’in dış varlığı bulunduğu görüşünü reddetmiştir. (İslâm, s. 17-19, 43)


Temessülün yani Cebrail'in asli sureti dışında örneğin bir insan şekline girip o şekilde insanların arasına katılmasıyla alakalı yukarıda verdiğimiz örnekleri çoğaltmak olası. Şimdilik bunu burada noktalayıp, ana konumuza devam edelim.


Kaynaklarda Cebrâil ile ilgili tartışmalardan biri de onun tafdîli (Birini ötekisinden mühim görmek) konusudur.

 

Fahreddin er-Râzî ile Zemahşerî gibi bazı Sünnî ve Mu‘tezilî alimlerin (Mu'tezile; Müslüman olmakla birlikte yazgıyı yadsıyarak, "kul ettiklerini kendi yaratır" diyen ve Tanrı’nın sıfatları konusunda sünnet ehli gibi düşünmeyenlerin felsefesi), Cebrâil’in Hz. Peygamber de dahil olmak üzere bütün yaratıkların en üstünü olduğunu kabul etmelerine karşılık, İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre Cebrâil bütün meleklerden ve peygamberler dışındaki insanlardan üstündür. (Fahreddin er-Râzî, II, 226-227; Âlûsî, I, 334; XXX, 60)


İslâm âlimleri arasında Cebrail hakkındaki bu tartışmalar daha çok onun mahiyeti, temessülünün keyfiyeti ve reel varlığının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır ki esasen bu hususlarda kesin bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir. Zira Cebrâil gayb âlemine ait varlıklardan biri olduğundan onun mahiyeti ve nitelikleri konusu aklın sınırları ötesinde kalmaktadır.

 

Bununla birlikte Cebrail’in cismanî değil ruhanî bir varlık olduğunu söyleyenlerin görüşü daha ağır basmaktadır. Zira onu cisim kabul edenler, daha çok dış dünyada gerçekliği bulunan her şeyi duyular âlemindeki varlıklara kıyaslamışlardır ki bunun yanlışlığı açıktır.

 

Pakistanlı akademisyen, ilim ve fikir adamı Fazlur Rahman Malik’in (1919-1988), Cebrail’in insan şekline girerek Hz. Peygamber’e geldiğine dair hadislerin Ehl-i sünnet âlimlerince uydurulmuş olduğu yolundaki iddiası ilmi dayanaklardan yoksundur. Zira söz konusu hadislerden başka Kuran-ı Kerîm’de de Cebrail’in insan şeklinde Hz. Lût’a, Hz. İbrâhim’e ve Hz. Meryem’e göründüğü açıkça bildirilmiştir. (Hûd 11/69, 77; el-Hicr 15/51, 68; Meryem 19/17)

 

Bazı ayetlerde Cebrail’in vahyi Hz. Peygamber’in kalbine indirdiğinin belirtilmesi cisimlenmesinin reddi için delil teşkil etmez. Ayrıca eğer peygamber meleklerden seçilseydi onun da ancak insan şeklinde gönderileceğini belirten ayet de (el-En‘âm 6/9) Cebrail’in cisimlenmesinin mümkün olduğunu göstermektedir.

 

Cebrail’in mahiyetiyle ilgili hadislerin tamamını İsrâiliyat cinsinden kabul etmek de imkânsızdır. Zira mesela Cebrail’in kanatlı olduğuna dair rivayetler, Kuran-ı Kerim’de melek hakkında verilen bilgilere uymaktadır. (Fâtır 35/1) Kaldı ki cisimlenmeyle ilgili hadisler, değişik sahibiler tarafından rivayet edilmek suretiyle neredeyse tevatür derecesine ulaşmıştır.

 

Filozofların ve bazı sûfîlerin, Cebrail’i peygamberin zihnî tasavvurlarının sembolik bir ifadesi gibi gösteren yorumları da ayet ve hadislerin açık ifadelerine uymamaktadır. Nitekim Kuran'da, bir yerde Hz. Peygamber’in Cebrail’i apaçık bir ufukta, başka bir yerde de onu sidretü’l-müntehâda kesin olarak gördüğü ve gözünün gördüğünü gönlünün yalanlamadığı açıkça bildirildikten sonra bu konuda Hz. Peygamber’le tartışılmasını yasaklayıcı bir üslûp kullanılmaktadır. İslâm filozoflarının Cebrail’i faal akıl olarak kabul etmeleri ise tamamen Aristocu ve Yeni Eflâtuncu felsefelerin bir sonucu olup ilmi ve dini bir değer taşımayan kozmik akıllar nazariyesine dayanmaktadır.

 

Öte yandan Danimarkalı Eski Ahit bilgini ve semitik filoloğu Johannes Pedersen (1883-1977) gibi bazı doğu bilimcilerin, Hz. Peygamber’in Cebrail hakkındaki bilgileri Yahudilerden aldığına ilişkin iddiaları da ciddiyetten uzaktır. Zira Hz. Musa’ya gelen Cebrail’in Hz. Muhammed’e de gelebileceğini kabul etmemek ancak dinî taassupla izah edilebilir.

 

(II. Bölümün Sonu)

CEBRAİL
CEBRAİL I
CEBRAİL II
CEBRAİL III
BEDİR SAVAŞI
FAZLU RAHMAN
MUHAMMET REŞİD RIZA
FAHREDDİN RAZİ
CHARLES J. PEDERSEN
NUR DAĞI
HİRA MAĞARASI
MAKAM-I CİBRİL
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum