SİTEDE ARA

MELEKLER III
30 Eylül 2020

MİKAİL


Yahudi inanışına göre Baş Melek Mikail Allah’ın yarattığı ilk varlık, ilk melektir. Allah’ın yedi baş meleğinden biridir. Evrenin ve diğer tüm canlıların yaratılışında Allah’ın yanında yer almıştır. Baş Melek Mikail, evrenin düzeninden ve koruyuculuğundan sorumlu, olumsuz enerjiyle savaşan ve olumsuz enerjiyi arındıran komutan Baş Melektir. Daniyal Peygamber Mikail adını (10, 13) Büyük Şef (1, 12) deyimiyle de kullanmıştır. (Daniyal, 8, 16; 9,12) Mikail, Cebrail ile birlikte çoğu zaman aynı ödevleri yaparlar. Bu ikilinin, Tanrı'nın kutsamış olduğu Hz. Adem'in evlenme töreninde bulundukları rivayet edilir. Kitâb-ı Mukaddes’te Mikail’in ismi beş yerde geçer (Daniel, 10/13, 21; 12/1; Yahuda’nın Mektubu, 9; Vahiy, 12/7)


Semavi ordunun komutanı (Yahuda’nın Mektubu, 9), Cennet’in genel yöneticisi, Baş Meleklerin lideridir. Mikail bütün dinlerde tanınır ve kabul edilir. Hıristiyanlıkta Kutsal Ruh ile (Ruhülkudüs) eşit tutulur. Mavi alevden kılıcı, kalkanı ve zırhıyla resmedilir. (Kılıç adaleti, zırh bilgeliği ve kalkan Ruh’un korumasını simgeler)

 

Tüm melekler gibi o da dişil veya eril değildir, görünmek istediği şekilde görünebilir. İsrail kavminin koruyucu meleği olduğuna inanıldığından İsrailiyatta Mikail, Cebrail'den daha onurlu ve yüksek makamda kabul edilir. Sara'ya bir oğlan doğuracağını müjdeleyen, Hz. Musa'nın eğitim ve öğrenimine hizmet eden o olduğu gibi, Asur Kralı Senharib'in (MÖ.704-681) ordularını yenilgiye uğratan, sürgündeki Museviler arasında bulunan arınmış kimselerin yüzü suyu hürmetine tüm Yahudileri kurtarması için Yahova'ya dua eden de odur.


Adı “Tanrı gibi” anlamına gelir, ”Işığın prensi” olarak da adlandırılır. Aurası* çok geniştir ve morla karışık kobalt mavi renktedir. Bazı inisiyeler Mikail etrafta iken bu renklerin kıvılcımlarını görebildiklerini söylerler. Tüm melekler arasında en büyük savaşçı olduğu kabul edilir.

(Aura, paranormal veya tinsel anlamda kullanılan bir terim olup, canlıların bedenlerinden yayıldığı varsayılan ışınımla oluşan ve gitgide yayılan tesir kuşakları tarzında kendini gösterdiği iddia edilen elektromanyetik alana verilen addır. YN.)

Işık ve sevginin koruyucusu ve rehberidir. Korkuyu yok edip kişinin cesaretle dolmasına yardımcı olur. Mikail; aile üyeleri, sevilenler, komşular hatta yabancılarla yaşanan kavgalara barışçıl bir sonuç getirmeye yardım eder.

 

Başta Yahudilik olmak üzere azı inanışlarda Mikail, dünyada bedenli olarak görev almış tek Baş Melektir. Hz. İsa’ya da onun indiği, yeryüzünde peygamber olarak üç yıl kaldığı ve daha sonra tekrar yuvaya döndüğü söylenir. Musevilikte İsrailoğullarını kurtarmaya gelen koruyucu, gök ordusunun reisi ve İblis'e karşı savaşan melek olarak da adlandırılmaktadır. Kabala literatüründe de Mikail önemli rol üstlenmektedir (İA, VIII, 309; EJd., XI, 1489-1490). Tövbe, dürüstlük, merhamet ve kutsama meleği olan Mikail dördüncü semanın da yöneticisidir. (Davidson, s. 193)

 

M.Ö. 2000’lerde Kenan Panteonunda (tanrısal hiyerarşi sistemi) ELya daİLher şeye kadir, ezeli ve ebedi, yer ile gökteki her şeyin tek hakimi, her şeyi yaratan, yaratıcı, antlaşma yapan ahit tanrısı vs. gibi niteliklere sahip bir baş tanrıydı. El tanrısı Aramiceye ELOH veya ELAHA ve İbraniceye ELOAH olarak geçmiş, Yeni Ahit’te “Eli” ve “Elohi tanrı anlamında kullanılmıştır.

Gabri-el (Kur’a’nda Cibril-Cebrail), Mika-el (Mikail) ile İsrail, Azrail ve İsrafil, Yişmael (İsmail), Emanuel vb. İslam öncesi Arapça yazıtlarda Hıristiyanların MS 6. yüzyılda El ve Eloha kelimelerini kullandıkları bilinmektedir.


 

MİKAİL'İ NASIL TANIMLARIZ?


Melek Mikail dinimizdeki dört büyük melekten biri olarak tanımlanır. Cenab-ı Hak tarafından kendisine çeşitli görevler görev verilmiştir. İslam dışı kaynaklarda da Mikail'den Tanrı'nın tahtını kuşatan melek olarak bahsedilmektedir. Ayrıca bazı dini yorumlar içeren kitaplarda Mikail, Cebrail'den daha büyük melek olarak görülmektedir. İshak'a eş aramak için ona refakatçilik eden bu melektir. Cebrail aleyhisselam ile birlikte Sina dağında Tanrı'ya eşlik eden meleğin de o olduğu rivayetler arasındadır. Tabiat olayları Mikail’in görevlerinden biridir. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de bu büyük melekten bahsedilmektedir. Bakara suresinin 98. ayetinde bildirilen melek Mikail’dir. Kurtuluş ve rahmet meleği olarak adlandırılır. Cebrail ile birlikte Kuran’da adı geçen meleklerden biridir. Bundan dolayı onun ne kadar kudretli ve şerefli bir melek olduğu bellidir.

Bakara suresinin 98. ayetinde Mikail’den şöyle söz edilir;"Her kim ki Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.”


 

MİKAİL'İN GÖREVİ NEDİR?

 

Mikail'in en önemli görevi doğa olaylarını kontrol etmektir. Yani yağmur güneş, kar, tipi, rüzgâr vs. gibi tüm doğa olaylarını düzenlemek onun sorumlulukları ve görevleri arasında önemli yer tutar. Bunlara ilaveten tüm canlıların rızıklarının azlığını, bolluğunu, bereketini doğada Mikail kontrol eder, böylece doğanın dengesini sağlar. Hadis-i şeriflerde de Mikail’in görevlerinden bahsedilmiştir.


Bir hadis-i şerife göre Müslümanların Bedir savaşında galip gelmesini sağlayan meleklerin arasında o da yer almaktadır. Bu savaşta müminlerin yardımına gelen melek ordusunun (el-Enfâl 8/9-12) kumandanlarından birinin Mikail olduğu rivayet edilmiştir. (Müsned, I, 147; Taberî, IX, 128).

Bir diğer hadis-i şerifteyse onun görevinden şu şekilde bahsedilir. Mikail’in Uhud günü beyaz elbiseli bir insan kıyafetinde Resûlullah’ın sağında ve solunda durup onu bütün gücüyle koruduğu da nakledilmektedir (Müslim, “Feżâʾil”, 46-47).

Müslim'in naklettiği bu hadis doğrusu bize pek sahihmiş gibi gelmedi. Şöyle ki; 23 Mart 625’de yani Hicret'in üçüncü yılında Uhud Dağı eteklerinde gerçekleşen, Vahşî b. Harb tarafından alçakça şehit edilen Hz. Hamza başta olmak üzere çok sayıda Müslümanın şehit verildiği ve Kureyşli müşriklerin kazandığı bu savaşta, Peygamber efendimizin sağında ve solunda durup ona her zaman destek ve kuvvet veren (!) meleğin adı Mikail'miş.


Burada bir parantez açalım. Uhud Savaşı'yla ilgili yukarıdaki hadiste Peygamberimizin Mikail tarafından savaş süresince desteklendiği, korunduğu anlatılıyordu. Ki bu hadis geniş bir din adamınca kabul edilip, benimsenmiştir. Ancak biraz araştırma yapıp başka hadis kaynaklarına baktığımızda bu hadiste anlatılan “koruma” olayında Mikail'in maalesef pek de başarılı olmadığını, olamadığını görüyoruz. Neden mi böyle bir kanıya vardık. Çünkü, yine Uhud Savaşı'yla alakalı başka hadislerde Hz. Peygamberin bu savaşta ciddi şekilde yaralandığı(!), hatta ölümden döndüğü en ayrıntılı biçimde dile getirilmiştir.


Medine'nin yerlilerinden ve Peygamberimizin en genç sahabelerinden ve en çok hadis rivayet eden yedi sahabiden biri olan Ebu Saîdi'l-Hudrî'nin (612-693) kaydına göre Uhud'da Peygamberimiz aldığı kılıç darbeleri, atılan taşlar neticesinde omuzundan yaralanmış ve miğferinin halkalarının batması sonucu o mübarek yüzü kanlar içerisinde kalmıştır.


Müşrik Utbe İbnu Ebî Vakkas, Resulullah'ın sağ alt rebaiyye* dişini kırmış, alt dudağını da yaralamıştır. Rivayetlerden anlaşıldığına göre miğferin iki halkası Peygamberimizin elmacık kemiğine saplanmıştı. Peygamberimizi yaralayanlardan Utbe İbnu Ebî Vakkas'ın sonradan İslam'a girdiğini büyük müfessir (anlaşılması güç bir metni açıklayan, yorumlayan kimse), müverrih (tarihçi) ve muhaddis (hadis bilimiyle uğraşan) İbnu Merduye Merdeveyh el-kebir (323-416) söylemiş ise de diğer müellifler bunu reddederler ve kâfir olarak öldüğünü belirtirler. Abdullah İbnu Kami'e'nin Resulullah'ın:"Allah seni zelil kılsın." bedduasını aldığı ve bilahare bir dağ keçisinin, kendisini paramparça oluncaya kadar boynuzlarıyla vurup öldürdüğünü kaydederler.


* Rebaiyye; Genelde insanda 32 adet diş bulunur. Bunların 16'sı üst, 16'sı da alt çenede yer almıştır. Bu dişlerden üst ve alt çenede bulunan en öndeki iki dişe; “Seniyye” denir. Çoğulu Senâiyye”dir. Bu Seniyye dişlerinin sağ ve solundaki ön dişlere de “Rebâiyye” adı verilir.


Bir başka müşrik İbn Kamîe, Hz. Peygamber’in yanına kadar sokulup bir kılıç darbesiyle O'nu yüzünden yaraladı, aldığı darbenin etkisiyle Hz. Peygamber’in miğferi ikiye bölününce halkaları yüzüne battı. Utbe b. Ebû Vakkās’ın attığı taşla alt dudağı yarıldı ve bir dişi kırıldı. Abdullah b. Şihâb’ın darbesiyle de alnından yaralandı. Übey b. Halef, Resûl-i Ekrem’i öldürmek için harekete geçtiyse de Resûl-i Ekrem bir mızrakla onu atından düşürdü. Übey bunun etkisiyle Mekke’ye dönerken yolda öldü. Resûlullah, Medine’den Mekke’ye gidip müşriklere destek veren Ebû Âmir’in savaştan önce kazdırdığı çukurlardan birine düştü ve diz kapakları yaralandı. O durumda bile, “Ey rabbim! Kavmime hidayet et, çünkü onlar gerçeği bilmiyor” diye dua etti.


Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Ali ile birlikte bir grup sahâbî ki toplam 12 kişiydiler Hz. Peygamber’i korumak için etrafında bir halka oluşturdular. Ebû Dücâne vücuduyla onu bir kalkan gibi koruyor, Sa‘d b. Ebû Vakkās da düşmana ok atıyordu. Düşmanın kılıç darbelerine karşı Resûl-i Ekrem’i koruyan Talha b. Ubeydullah aldığı yaranın etkisiyle çolak kaldı. Bu arada Mus‘ab b. Umeyr, müşrik İbn Kamîe tarafından şehid edildi. Bunun üzerine Resûlullah sancağı Hz. Ali’ye verdi. Mus‘ab’ı öldüren İbn Kamîe, Hz. Peygamber’i öldürdüğünü sanmış ve Peygamber’in öldürüldüğünü etrafa yaymaya başlamıştı. Bu sözün etkisiyle Müslümanlar panik içerisinde dağılmaya başladılar.


Savaşın hikayesi bir hayli uzun ve hüzünlü. Bizim burada üzerinde durduğumuz kısım, Hz. Peygamberin bu denli ağır sıkıntılar, yaralanmalar yaşadığı Uhud Savaşı'nda melek Mikail'in nasıl olup da Peygamber efendimizin sağında ve solunda durarak kendisine Uhud Savaşı süresince destek ve kuvvet verdiği ve O'nu kafirden koruduğudur. Bu arada Sa'd ibn Ebi Vakkas “Ben Uhud harbinde Peygamber Efendimizin solunda ve sağında iki adam gördüm ki, üzerlerinde beyaz elbiseler var idi. Bu iki kimseyi Uhud harbinden önce de sonra da görmedim” dediği söylenir. Bu iki kişinin Hz. Cebrail ve Hz. Mikail olduğunu da sözlerine eklemişti. Bir değil iki melek.. Ve de bu meleklerin korumasına(!) karşın, canını yaralanarak kurtaran Peygamberimiz. Yorumu size bırakıyoruz.


Ancak bizim bu örnekden kastımız; her hacı, hoca tarafından kaleme alınmış kitaplarda yazılan, gerçeklerden uzak, yalnızca methiyelere, yüceltmelere, uydurmalara dayanan yalan yanlış bilgi ve değerlendirmeleri düşünmeden, araştırmadan, karşılaştırmadan ciddiye alıp inanılmaması gerektiğidir.


Peygamberimiz Allah katında özel de bir makama sahip olmakla birlikte neticede bir beşerdir ve hayali korumalara, muhafızlara ihtiyacı yoktur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Uhud Savaşı'nın en tehlikeli saatlerinde kendisini koruyan şu melek, bu melek değil, Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Ali ile birlikte bir grup sahâbîdir.

 

Kendisinin bir beşer olduğu hususunda Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmesinde şöyle buyuruyor. De ki: «Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor…»” (el-Kehf, 110)


Ben de sizin gibi bir insanım. Siz dâvâlarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bâzınızın hüccet yönüyle, diğer bâzısından daha iknâ edici olması sebebiyle ben, dinlediğime istinâden onun lehine hükmedebilirim. Kimin lehine kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş olurum.” (Buhârî, Şehâdât 27, Mezâlim 16; Müslim, Akdiye 5)


Bu son derece elzem bulduğumuz açıklamalardan sonra, kaldığımız yerden devam etmeye, kutsal kitapları ve onların yanı sıra ulema tarafından kaleme alınmışları okumayı sürdürelim.


Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) bir hadis-i şerifinde; "Benim göklerdeki vezirlerim Mikail ve Cebrail'dir. Yerdeki vezirlerim ise Ebubekir ve Ömer'dir" demiştir. Bu hadisten de anlaşılacağı üzere Mikail aynı zamanda Peygamber Efendimizin göklerde veziri olmakla görevlidir. Bir başka hadis-i şerifte ise Melek Mikail’in Hz. Peygamberi Cennet'e götürüp Cennet'i gezdirdiği rivayet edilmektedir.


Melek Mikail’in bir diğer görevi ise bitkilerin yetişmesini sağlamaktadır. Bir başka deyişle doğadaki bütün bitkilerin yetişmesi, büyümesi, olgunlaşması onun görevlerindendir. Kuran-ı Kerim'de Mikail için, Hz. İbrahim'e oğlu İshak’ı müjdeleyen ve torununun Yakup olacağını söyleyen, kavminin helak olacağını Hz. Lut'a bildiren Cebrail ile birlikte Mikail olduğu rivayet edilir.


Kitab-ı Mukaddes’te Mikail’in ismi beş yerde geçer. (Daniel, 10/13, 21; 12/1; Yahuda’nın Mektubu, 9; Vahiy, 12/7) Eski Ahid’de adı anılan iki büyük melekten biri olan Mikail (diğeri Gabriel [Cebrâil]), düşmanlarına karşı İsrailoğullarına yardıma gelen ve onları esaretten kurtaran melektir.

 

İsrailoğulları’nın koruyucu meleği, birinci ve büyük reis (Daniel, 10/13, 21; 12/1), Yeni Ahid’de de İblise karşı çıkan baş melek ve gök ordusunun reisi (Yahuda’nın Mektubu, 9), başında bulunduğu melek ordusu ile İblîs veya şeytan denen büyük ejder ve ordusuna karşı savaşan ve onları yenip göklerden yere süren başkumandan (Vahiy, 12/7-9) olarak geçer.

 

Mikail Hz. Musa’nın cesedi hakkında İblis ile mücadele eden bir melek olarak takdim edilir. (Yahuda’nın Mektubu, 9) Jonathan Targumu*, bu hadiseyi Hz. Musa’nın gömülmesiyle ilgili Tevrat metninin (Tesniye, 34/6) açıklaması çerçevesinde anlatır ve Musa’nın Mikail ve diğer meleklerce defnedildiğini nakleder.

 

(Targum İkinci Kudüs Tapınağı döneminden Orta Çağ'ın başlarına kadar geçen süreçte yazılıp derlenmiş Tanah'ın Aramice tercümesidir. Zamanında iki farklı Yahudi kültürü merkezi olan İsrail toprakları ve Babil'de yazılmış iki farklı tercüme bulunur. Bu iki toplumun da lingua franca'sı (ortak dil) Aramice'ydi.Y.N.)

 

Merak edenler için Hz. Musa’nın vefat ve defin olaylarını tabii yine kutsal metinler ışığında kısaca anlatalım.120 yaşına gelen Hz. Musa artık İsrailoğullarına liderlik yapamayacağını bildirir ve görevlerini Yeşu’a (Yuşa) devreder. (Sayılar, 27/16-23; Tesniye, 1/9, 31/1-3, 14, 23) Tevrat’ı Levililer’e teslim eder ve her yedi yılda bir(?) onu okumalarını ister. (Tesniye, 31/9-13) Daha sonra Ürdün’ün Medeba İlinde bulunan 817 m.lik Nebo (Nibu veya Neva) dağına çıkan -ki Tanah’a göre Musa’ya Vaadedilmiş Toprakların gösterildiği yerdir- Peygamber orada vefat eder ve bizzat Tanrı tarafından Beyt- peor’un (Peor Tapınağı) karşısına defnedilir. Bu olaydan sonra İsrailoğulları Erden yanında ve Eriha karşısındaki Moab ovalarında Musa için otuz gün yas tutarlar. (Tesniye, 34/1-8)

 

Yahudi tarihçi Josephus (Yosef ben Matityahu, MS. 37-100) ve İskenderiyeli Ortodoks Yahudi filozof Philon’a (Philo Judaeus, MÖ.25 - MS.50) göre Musa ölümünün yakın olduğunu söylemiş ve yazmıştı. Onun defnedilişine şahit olan yoktur, kabri de bilinmemektedir. Yahudi din âlimleri hiç kimsenin ölümünden sonra Musa kadar yüceltilmediğini, çünkü onun defin işiyle bizzat Tanrı’nın meşgul olduğunu söylerler. Assomption de Moise (Musa'nın göğe yükselişi) adlı apokrifte melek Mikail’in Musa’nın naaşı konusunda şeytanla tartıştığı nakledilmektedir. Mikail, Musa’nın naaşını defnetmek isterken, şeytan Mısırlıyı öldürmesi yüzünden onun bir kabrinin olamayacağını söyleyerek buna engel olmaya çalışmıştır.

Diğer taraftan Musa’nın ölmeyip semaya alındığı da ifade edilmektedir. İbraniler putperestliğe yatkın olduklarından Tanrı’nın O’nun kabrinin yerini meçhul bıraktığı da belirtilmektedir. (Mangenot,DB, IV, 1207)

 

Buraya kadar anlattıklarımızı özetlersek;

Kutsal kitap dışı dini literatüre göre Cebrail ve Mikail, Uriel ve Rafael ile birlikte Tanrı’nın tahtını kuşatmışlardır. Bu ikisi, Eski Ahid’de adı verilmeksizin zikredilen ilâhi elçiler veya melekler olarak görülmekte, Yahudilerin savunucusu olan Mikail, Cebrail’den daha büyük kabul edilmektedir.

Hz. İbrâhim’i ziyaret eden üç melekten ikisi Cebrâil ile Mikail’dir; o İshak’ın doğumunu müjdelemek, Cebrâil de Sodom’u yok etmekle görevlendirilmiştir. Ya‘kūb ile güreşen ve Horeb Dağı'nda Musa’ya görünen de Cebrâil veya Mîkâil’dir. İbrâhim’i ateşten koruyan, oğlunu kurban etmek üzere iken onun elini tutan, Lût’un esir alındığını haber veren, İshak’a eş aramak için yola çıkan hizmetçiye refakat eden yine Mikail’dir. Mikail, Cebrâil ile birlikte Sînâ dağına inen Tanrı’ya da eşlik etmiştir.

 

Buraya bir not düşülmesi gerektiği kanısındayız. Genel olarak konumuzla birebir alakalı olmamakla ve başka bir yazımızın ana konusu olmayı hak etmekle beraber, şu Sina Dağı konusunda kısa bir bilgi vermemiz lazım.

Sina Dağı, Mısır'da Sina Yarımadası'nda yer alan ve dinler tarihinde önemli bir yeri olan 2,285 metre yükseklikte bir dağdır. Kurak yarımadadaki 2,629 metrelik Aziz Katerina Dağı'ndan sonraki en yüksek ikinci dağıdır. Bu coğrafi, topografik, her kitapta kolayca karşılaşabileceğimiz bir açıklama.

Ancak; tefsir kitaplarında ve meallerde ve söz konusu Kuran ayetlerinde geçen sözcüklerin karşılığı olarak “Sînâ Dağı” şeklinde verilen anlamın kısmen yanlış olabileceğini belirtelim. Çünkü “Sînâ Dağı” diye Sînâ Yarımadasında özel bir dağ yoktur; dağ anlamı olan “Tûr” sözcüğü cins isimdir, özel isim değildir. Bu kısmi yanlışlık özellikle Tîn Suresindeki “Sînîn” sözcüğüne verilen anlamda görülür.

Ayette geçen “Sînîn” sözcüğü, Sînâ sözcüğünün çoğulu olmalıdır. Bu açıdan Tûr-i Sinâ deyiminin, Sînâ Yarımadası’ndaki dağlar ve Tûr-i Sînîn deyiminin de “Sînâ Dağları” veya “Sinlilerin Dağı” şeklinde anlamları olmalıdır; çünkü Milat’dan çok eski dönemlerde Samilerle bölgeye gelmiş olan Medler, Sakalar gibi Türk soylulara Doğu’dan ve Çin’den gelen halk anlamına Sinli diyorlardı. Hz Musa’nın vahiy aldığı dağ, ayetlerde sadece “Tûr” olarak anılmıştır. (Bakara: 63, 93; Nisâ: 154; Meryem: 52; Tâhâ: 80; Kasas: 29, 46; Tûr: 1)

Musa’nın vahiy aldığı dağ, Tora’da “Horeb” veya “Horeb Dağı” olarak anılmakta ve günümüzde Arapça olarak da Musa Dağı anlamına “Cebelu Mûsâ” denmektedir.

 

Devam..

Onlar meleklerin kralları olarak kabul edilmektedir. Musa’dan çekindiklerinden(?) ruhunu almaya cesaret edememişler, bu nedenle Musa’nın ruhunu bizzat Tanrı kabzetmiş, onlar da Musa’nın tabutunun iki tarafında ayakta durmuşlardır.

Mikail Vezir Hâmân’ın komplosuna karşı Yahudileri korumuştur. O ve Cebrâil, âhir zamanda Mesîh’e refakat edenler arasında yer alacak ve kötülerle çarpışacaktır. Mikail tamamıyla buzdan, Cebrâil ise ateşten yaratılmıştır, fakat bir arada olduklarında birbirlerine zararları dokunmamaktadır. Şeytana ve diğer meleklere Âdem’e secde etmelerini emreden Mikâil’dir. (!)

Bakara Suresi 34. ayette ne buyuruluyordu.. ”Meleklere, "Âdem’e secde edin" dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.”

 

Bir dakika, aklımıza Mustafa Asım Köksal'ın 1995 yılında yazdığı, -ki bu kitap Türkiye Diyanet Vakfı külliyatında vardır- “Peygamberler Tarihi” adlı kitabı geldi. O kitapta Hz. Adem'in yaratılışıyla ilgili ne yazıyordu, bir hatırlayalım:

Melekler Adem aleyhisselâmın hüsn-ü cemâline hayran kaldılar ve onun suretinde Hak teâlânın kuvvet ve kudretini müşâhede edip “Hak teâlâ her şeyin en iyi ve en güzelini yaratıyor” dediler ve bunu dillerinden düşürmediler.

Hak teâlâ meleklere: “Adem aleyhisselâmın tahtını boynunuza alıp gökleri ve etrafını gezdirin ve Arşın yanına bırakın” diye emretti. Melekler emri yerine getirdiler.

Sonra meleklere: “Adem’e secde edin” buyurdu. Önce Cebrâil aleyhisselâm secde etti. Sonra sıra ile Mikâil, İsrâfil, Azrâil ve sonra bütün melekler secde eylediler. Önce bu dört melek secde ettiği için Hak teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı Peygamberlerine vahy göndermekle vazifelendirdi. Erzak hanesinin anahtarlarını Mikâil’e verdi. Kurân-ı Kerimin tamamını İsrafil’in eline yazdı. Azrâil’i de sevgiliyi sevgiliye kavuşturan ölüme vâsıta kıldı. Diğer meleklere de günâhsızlık berâtı yazıldı. İblis gururundan secde etmemiştir.”

 

Çeşitli din kitaplarında, tefsirlerde, siyar kitaplarında bu secde olayının emrinin bizzat Melek Mikail tarafından verildiği hususu kesindir. Ancak hatırlayalım, Bakara Suresi 34'de ”Meleklere, "Âdem’e secde edin" dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu” diye buyurulduğunu biliyoruz.

 

Eğer yukarıda bahsettiğimiz çeşitli tefsir ve ilmihal kitaplarına bakarsak, bu ayetteki “biz”den kasıt (haşa) Melek Mikail'dir. Ancak bizzat T. Diyanet Vakfı'nın bastırdığı “Peygamberler Tarihi” kitabında Cebrail ve Mikail de dahil olmak üzere tüm meleklerin Hz. Adem'e secde ettikleri gayet açık bir şekilde anlatılmaktadır.

Sonuç olarak çeşitli tefsir ve ilmihal kitaplarında bahsedilen Şeytana ve diğer meleklere Âdem’e secde etmelerini emreden Mikâil’dir” sözü tamamiyle bir safsata ve yalandan ibarettir. 

MİKAİL I
MİKAİL II
MİKAİL III
HZ. MUSA
AURA
EBU SAID HUDRI'NİN KABRİ
DANYAL PEYGAMBER
DÖRT BÜYÜK MELEK
L'ASSOMPTION DE MOSES
PHILON
JOSEPHUS
JONATHAN TARGUMU
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum