SİTEDE ARA

KONSTANTINOPOLIS'İN FETHİ V...
08 Ekim 2020

Konstantinopolis'in Fethi adını verdiğimiz yazı dizimiz geçen bölümle sona ermişti. Gerçekte örneğin bu fetihten sonra gerek İslam dünyasında, gerekse Batıda neler, ne gibi değişiklikler oldu, Bizans'tan kaçanlar hangi ülkelere gittiler ve oralara kendi kültürlerini, Bizans Kültürürünü taşıdalar gibi pekçok konu var işlenmesi gereken. Ancak bunları işlemeyi zamana bırakarak yeni ufuklara yelkenlerimizi açacağız, her zaman yaptığımız gibi.

 

Dizinin ilk bölümünden başlayarak, mailleriniz gelmeye başladı. Beğenenler, çok beğenenler, ilginç bulanlar ve de sorular. Aşağıda bu sorulardan seçtiğimiz bazı başlıkları sunuyoruz. Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere, hoşça kalın.. A.C.

 

 

KUŞATMA SIRASINDA GALATA'NIN DURUMU

 

Günümüzde İstanbul’da birbirinden denizle ayrılmış iki komşu semt gibi de olsalar 1453 yılında Galata ve Konstantinopolis iki farklı yerleşim birimiydi. Galata bir Ceneviz, yani İtalyan kolonisiydi. Kendisi de bir anlamda yarımada olduğundan savunulması nispeten kolaydı. Her tür koşulda Bizans’ı sonuna kadar destekleyen bir yapıda olmasına rağmen, bu koloni kâğıt üzerinde tarafsızdı. Bu durum Bizans’ı kuşatmaya gelen askeri güç için bir takım komplikasyonlar yaratıyordu. Öncelikle tarafsız olan Galata Kolonisi kendi gemileriyle kendisini besliyor, ihtiyaç fazlasını da Bizans’a satarak kuşatmadaki kozlarını güçlendiriyordu. Dahası bu ticaret şimdiki Karaköy-Eminönü gibi bir hatta gemilerle yapıldığından ve Haliç’in ağzı zincirle kapalı olduğundan engellenemiyordu. Daha da fazlası, zincirin Galata ağzını tutan bu koloni aslında günümüz anlayışında gayet taraflı (belligerent) olmasına rağmen Sultan Mehmet kendilerine özellikle bir şiddet uygulamamıştır. Bunun da bir numaralı nedeni Marmara Denizi’nde Bizans’ın yardımına gelen birleşmiş bir İtalyan Donanması görmek istememesi olarak yorumlanabilir. Bunun da karşılığında gemiler karadan yürürken Galata Kolonisi’nin pek bir şey yaptığını tarih yazmaz.

 

Cenevizlilerin Bizans'a hangi tarihte ve nasıl komşu olduğu sorunuza gelince...

 

Ceneviz adı İtalyanca Genovesi'den gelmektedir. Burası Ortaçağ'ların sonlarına doğru Akdeniz'de ticarî bakımdan önem kazanan bağımsız şehir devletlerinden biri olarak Amalfi, Pisa ve Venedik gibi diğer İtalyan deniz cumhuriyetleriyle rekabet halinde, Doğu ticaretine bağlı zengin ve önemli bir tarihî geçmişe sahip bulunmaktadır. Bağımsızlığına 1099'da kavuştuktan sonra 1355-1356 ve 1421-1436 yılları arasında Milano Dukalığı, 1396-1409, 1499-1505 ve 1797-1813 yılları arasında Fransa, 1814-1860 yılları arasında Sardinya Krallığı'nın hâkimiyeti altına girmiştir.

Bizans İmparatorluğu ile 12 Ekim 1155'te Pisa ve Venedikliler'e tanınmış olan hakların aynısını veren antlaşma imzalandığında Ceneviz'in Pisa ve Venedik'le rekabeti, Ege denizini tâcirlerin seyahat etmelerini engelleyecek ölçüde karışıklığa sokmaktaydı. 1204'te özellikle Venedik'in çabaları sayesinde Doğu Latin İmparatorluğu'nun kurulmasından sonra güç duruma düşen ve Venedik'e cephe alan Ceneviz, Girit, Korfu ve Malta'ya sahip çıkan korsanlarının eylemlerini destekleyerek buna karşılık verdi.

 

Fakat bir müddet sonra 13 Mart 1261'de Latinler'i İstanbul'dan kovmak için Bizans İmparatoru VIII. Mikhail Palaiologos ile Ninfeo'da (Nymphion, Nif=Kemalpaşa) imzalanan dostluk anlaşması sonucunda Ceneviz Akdeniz'in sahibi, en zengin ve güçlü cumhuriyet haline geldi. Galata'nın yanı sıra Ege'de Edremit, Kadı İskelesi, İzmir, Sakız, Foça, Midilli, Enez, İmroz, Taşoz, Karadeniz'de Finogonya (Kefken), Amasra, Sinop, Samsun, Fatsa, Trabzon, Balıklava, Kefe ve Suğdak'ta da önemli ticaret kolonileri bulunmaktaydı. Dolayısıyla Cenevizliler önce Selçuklular, Moğollar, sonra da Germiyanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Candaroğulları ve Osmanoğulları gibi Anadolu beylikleriyle ilişkiye girmişlerdi. Osmanlılar'la irtibatları ise daha Orhan Gazi zamanında Pelekanon Savaşı'ndan sonra Kantakuzenos ile olan iyi ilişkiler sayesinde oldukça erken başlamıştır.

 

Ceneviz'in Bizanslılar'ı ve Birleşik İspanya'yı oluşturan krallıklardan Aragonlar'ı kendi tarafına çekmeyi başaran Venedik'e karşı rekabeti, 1350'den 1355'e kadar süren bir savaşa da yol açmıştı. Galata'nın Cenevizli "podesta"(Geç Orta Çağ'da Orta ve Kuzey İtalya şehirlerinin hükümetinde en yüksek sivil dairenin sahibine verilen ad) anavatandan Paganino Doria'nın kumandasındaki altmış kadırgalı bir donanma ile takviye kuvvetleri elde ettikten sonra Doria'yı Osmanlı Sultanı Orhan ile görüşmeye razı etmişti. Görüşmenin sonucu olumlu olmuş ve 1352 başlarında bir antlaşma imzalanmıştı. Bu antlaşmanın metni bugüne ulaşmamakla birlikte bundan sonraki olaylar içeriği hakkında fikir vermektedir. Böylece Orhan Gazi Cenevizliler'in yanında yer almış, Galata'ya erzak yardımında ve askerî destekte bulunmuştu. Venedik-Aragon donanmasının uzaklaşması, Kantakuzenos'u Paganino Doria ile barış imzalamak zorunda bırakmış ve 1261 antlaşmasını çok az değişikliklerle tekrarlayan bir antlaşma imzalanmıştır.

Ceneviz'le dostluk siyaseti, Bizans'a karşı olan tasavvurları sebebiyle I. Murad zamanında da devam etmiştir. Bu siyaset her şeyden önce Çanakkale Boğazı'ndan Gelibolu'ya geçmek için Osmanlılar'a gemi kiralama imkânı veriyordu. Nitekim 1363'ten başlayarak II. Mehmed zamanına kadar gerek Galatalı, gerekse Foçalı Cenevizliler yüksek miktarda altın karşılığında (ilk defa 60.000 altın) Anadolu'dan Rumeli'ye yerleştirilmek üzere asker ve halk geçirmişlerdir.

 

II. Mehmed döneminde ise Osmanlı-Ceneviz münasebetleri daha farklı bir şekil kazandı. 1453 başlarında Pera'da huzur hüküm sürüyordu, çünkü savaş doğrudan doğruya Ceneviz sömürgesiyle değil Türkler'le Bizanslılar arasındaydı. 1453-1454 yılları arasında Pera ve Sakız noter belgelerinin de gösterdiği gibi her zamanki gündelik işler devam ediyordu. 1452'de Karadeniz'e ulaşmayı çok zorlaştıran Rumelihisarı'nın yapılması ile alışveriş trafiğinde bir azalma olmuştu. Ordu karadan ve donanma denizden İstanbul surlarının altında görüldüğünde korku ve ümit hissediliyordu. Ancak Türkler ve Galata Cenevizlileri arasında resmen barış vardı ve bundan ötürü Venedikliler Cenevizliler'i Türkler'e yardım etmek veya en azından kuşatılmış olanlara destek olmamakla suçluyorlardı. Son zamanlarda yayımlanan belgelere göre Cenevizliler II. Mehmed ile barış halinde olmaya devam ederek şehrin savunmasına doğrudan doğruya katılmışlar ve silâh, mühimmat, erzak yardımında bulunmuşlardır. Şehir düştüğünde Pera'da panik çıkmış ve Türkler'in Peralılar'a aralarındaki barışı hatırlatmalarına rağmen herkes kaçmaya başlamıştı. Halbuki Peralılar'ın şehirlerinin anahtarlarını kendiliklerinden Sultana teslim etmekten başka çareleri yoktu ve nitekim bunu 29 Mayıs'ta yapmışlardır. 1 Haziran'da bir anlaşma imzalanarak podesta mahallî bir "protogerus" ile değiştirilmiş, Pera ve Cenevizliler'e şahsî ve iktisadî haklar verilmiş, denizde ve karada serbest ticaret hakkı, dinî âyinlerin serbestçe yerine getirebilmesi de garanti altına alınmış, Pera'daki Katolik kiliseler, yenilerinin yapılmaması ve çanlarının çalınmaması şartı ile yerlerinde bırakılmıştı.

 

OSMANLI ORDUSU KAÇ KİŞİYDİ ?

 

Kaçan asker düşmanı çift görür deyimi uyarınca Osmanlı ordusunun bu savaştaki sayısı farklı kaynaklarda farklı değişiklikler içerir. Konstantinopolis önlerine geldiğinde Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında çeşitli düşünceler bulunmaktadır, Hammer'a göre 250.000, Barbaro'ya göre 160.000, Frantzis ve Dukas'a göre 200.000 ve Midilli Başpiskoposu'na göre de 300 bin asker idi. Kuşatmada denizden destek vermesi için Osmanlı Donanması da hazırlanmıştı; Baltaoğlu Süleyman Paşa'nın komutasına verilen filonun gemi sayısı hakkında farklı düşünceler mevcuttur; Dukas 300, Yeorgios Francis ise 160 farklı gemiden bahsetmektedir.

 

Modern tarih analizlerinde Osmanlıların 50-80 bin arası bir kuşatma ordusu olduğu düşünülüyor. Bunların 10 bini elit yeniçeri olduğundan saldıran Osmanlı ordusu, savunan Bizanslılardan hem sayı hem kalite olarak çok daha ileridedir. Diğer taraftan Osmanlılar 8. yüzyılda şehri 100 bin kişiyle kuşatıp alamayan Müslüman-Arap ordusuna nazaran daha kozmopolitti. Orduda binlerce Hıristiyan bulunuyordu. Hatta bu 80 binlik orduda Sırp Kralı Brakovic’in vergi olarak Fatih’e gönderdiği/kiraladığı 1.500 Hıristiyan Voynuk da vardır.

 

Ünlü tarihçi Prof. İlber Ortaylı bir söyleşisinde, İstanbul'un fethi hakkında yanlış bilgilerin olduğunu söyleyerek "1453 kuşatması için (ki 53 gün sürdü), tarihçiler halen yanlış bilgiler veriyor. 200 bin kişilik bir kuşatma ordusundan bahsediliyor. Haliç’in güney kıyısındaki Ayvansaray’la Marmara kıyısındaki Yedikule surları arasındaki mesafeyi göz önüne getiriniz. Bu alana 200 bin askeri, süvarileri ve atlarını, ağır topları çeken mandaları, donanımlarını yerleştiriniz. Akla gelecek ilk olumsuzluk günlük tuvalet ihtiyacından doğacak kolera gibi hastalıklardır. 15’inci yüzyılda hiçbir ordu 200 bin kişiden oluşamazdı" demiştir.

 

 

KONSTANTİN XI. PALAİOLOGOS

 

Öncelikle söylemek gerekir ki son Bizans İmparatoru Konstantin XI. Palaiologos canını kurtarıp başka bir ülkeye kral/imparator olmak gibi pek çok seçeneği reddetmiş, halkını ve ülkesini seven, son ana kadar kılıcını elinden bırakmamış kahraman bir kumandandı. Fetihten 8 gün önce Sultan Mehmet, İmparator’a elçi göndererek şehrin teslimi karşılığında İmparator ve ailesinin şehirden mallarıyla beraber çıkmasına izin vereceğini, kendisini Peleponez Kralı olarak tanıyacağını, şehirde kalan herkesin canını bağışlayıp yağmaya izin verilmeyeceğini iletir. Altı-yedi katı büyüklüğünde bir orduyla şehir kuşatmış bir sultanın bir imparatora gösterdiği son merhameti imparator reddeder. Eğer kuşatma kalkarsa ödenecek verginin daha yüksek olacağını, Osmanlı’nın aldığı tüm kaleleri meşru olarak tanıyacağını söyler. Ancak şehri vermek konusunda şu cevabı vermiştir:

Size bu şehri vermek ne benim ne de şehirde yaşayan herhangi birinin elindedir. Biz burayı vermek yerine kendi seçimlerimizle burada ölmeyi tercih ettik. Yaşamlarımızı da onun üzerinde tutmuyoruz.”

 

Kuşatma esnasında surların düştüğü ve şehrin bazı mahallelerinin Türkler’in eline geçtiğini öğrendiğinde ise göğsündeki kartal sembolünü sökmüş, imparatorluk armalarını ve mor pelerinini çıkartmış ve krallığa başka bir yerde devam etmek yerine bir zamanlar hükmettiği sokaklarda isimsiz bir Bizanslı asker olarak ölmeyi seçmiştir.

İmparatorun ölümüyle alakalı sayısız rivayet bulunmaktadır. Teferruatı bir kenara bırakırsak tüm bu rivayetlerin genel olarak ortak noktası, kendisinin son ana kadar şehre giren Osmanlı askerleriyle sokak muharebesinde öldüğüdür. Kafasını kesen askerlerin onu Padişaha götürdükleri de anlatılır. Fatih, İmparatorun cesedini aratmış ve başı kesilip üstü başı kan çamurlarına bulanmış olduğu için ancak İmparatora mahsus olan altın kartallı kızıl çizmelerinden kimliği anlaşılarak bulunabilmiştir. Bu rivayet batılı kaynaklarda da yer almaktadır. Cesedinin bulunup bulunmadığı tartışma konusudur. 

 

 

HALİÇ'İ KAPATAN AŞILAMAZ ZİNCİR

 

Galata ile İstanbul arasındaki Haliç, savunma açısından büyük risklere gebeydi. Haliç’e asker dolu gemilerle giren herhangi bir donanma, şehrin pek de savunulmayan karnını da yarmış olurdu. Haliç boyunda uzanan Bizans duvarları şehrin batısındakiler kadar yüksek ve güçlü değillerdi. Gemiler askerlerini bugünkü Sirkeci civarına indirebilse bu gemilerden inen yüz kişiyle imparatorluk sarayını zorlayabilirlerdi. Daha da kötüsü, savunanlar saldırının asıl istikameti olan Edirne tarafından buraya asker kaydırmak zorunda kalırlardı.

 

Bizanslılar bunun yerine demircileri toplayıp yüzlerce metre uzunluğunda dövme demirden bir zincir yaptılar. Bir ucu bugünkü Sepetçiler Kasrı’nda, Galata ucu da bugünkü Yeraltı Camii’nde takılı olan bu zincir Haliç’i deniz trafiğine kapatıyordu. Zinciri denizin ortasında kesmek gibi bir ihtimal zaten yoktu. Takılı olduğu yerlere de iyi savunulduğundan gemiler pek yaklaşamıyordu. Sultan Mehmet, gemileri karadan boşuna yürütmüş değildir bu yüzden. Başka çare kalmamıştır. Ayrıca Bizanslı ustalar nasıl bir teknikle demiri dövdülerse zincirin çoğu pek paslanmamış halde Deniz Müzesi’nde sergilenmektedir.

 

PROF. DR. İLBER ORTAYLI
KONSTANTANIPOLIS'E GİRİŞ..
RUMELİ HİSARI I...
RUMELİ HİSARI II...
KARADAĞ KOTOR KALESİ...
RUMELİ HİSARI III...
RUMELİ HİSARI IV..
HALİÇ'TEKİ ZİNCİRİN BİR BÖLÜMÜ..
ŞAHİ TOPU..
FETİH I
FETİH II
FETİH III...
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum