SİTEDE ARA

DOLAR NEDEN ARTIYOR?
18 Ocak 2018

Ocak ayıyla beraber ulusal paramızda değer kaybı hızlandı ve öngörülerimize göre devam da edecek.  Bir süre öncesine kadar 3,73 lerde gezen Dolar kuru bu yazının hazırlandığı gün 3,83 lira civarında. Oysa Aralık 2017’nin 2. yarısında bir düzelme görmüştük liramızda. Çoğu vatandaşımızı umutlandıran bu Amerikan Dolarına karşı TL. sının nefes almasının geçici olduğunu söylediğimiz bazı meslektaşlarımız bizi yanılmakla, karamsarlıkla suçladılar. Kendilerine göre ekonomimizdeki 2017’de görülen kara bulutlar, yeni yılın daha başlangıcında dağılacak ve yerlerini tabiri caizse masmavi bir göğe bırakacaktı. Cevap vermedik, çünkü hukuka, gündelik yaşama, ticarete vb. olduğu gibi maalesef bilime de siyaseti bulaştırmayı başarmıştık. Siyasi güce sığınarak yapılan bilimin, gerçek bilim olmadığını, olamayacağını yıllardan beri katıldığımız her platformda dile getirmekteydik. Her neyse, yeni yılla başlayan Türk Lirasındaki düşüş maalesef bizi haklı çıkardı.  Hiçbir zaman “Gördünüz mü, ben demiştim”cilerden olmadığımızdan, keşke haksız çıkıp mahcup olan taraf biz olsaydık. Ancak pozitif bilimde “keşke” yoktur, yerine somut, katı, değişmez gerçekler vardır.

 

Konumuza dönersek, Ocak ayıyla beraber, paramızdaki değer kaybının başlıca nedenlerinden biri ordumuzun Afrin’e yapacağı askeri harekât. Bizzat ülkenin en yetkili ağzından ilan edilen bu harekât ve buna bağlı olarak askeri hazırlıkların hızlandırılması iç ve dış piyasalarda ister istemez tedirginlik yarattı. Hepsi bu değil elbette, yapılan onca ekonomik hataya karşın hala ayakta kalmayı becerebilen Türkiye Ekonomisi, ne denli güçlü olduğunu herkese gösteriyor, bu yadsınamaz.

 

Peki döviz kurunun yükselmeye devam edeceğini bize söyleten sizce hangi dış etkenler olabilir. Şimdi onlara geçelim, sırayla..

1.      Amerika’da bir süredir devam eden Rıza Zarrab ve Halk Bankası Davası’nın Türkiye’nin başını ağrıtacağı gün gibi ortada. İran ambargosunun delinmesiyle ilgili olarak ABD Hazinesi’nden ilgili Türk bankalarına bir ceza gelirse (ki önemli bir değişiklik olmazsa gelecek gibi görünüyor) bunun bayağı yüksek bir parasal boyutu olacak.  Üstelik bu uygulamanın dış finansman kanallarını daraltacağı hatta yer yer tıkayacağı da ekonomimizi bekleyen tehlikeler arasında.  Henüz kesinleşmiş bir karar/uygulama olmamasına karşın, sadece bu olasılık, beklenti bile daha şimdiden moralleri bozmuş, dış ve buna bağlı olarak iç kredi kanallarını daraltmış durumda.  ABD Hazinesinden gelebilecek cezanın bilinmezliği (ancak gelirse yüksek olabileceği fısıltısı daha şimdiden görüştüğümüz bazı yabancı yatırımcıların kulaklarına kar suyu kaçırmış durumda) ve bunun olumsuz etkilerinin genişliği de bankacılık sistemimize yabancı kredi kanalını şimdilik kaydıyla da olsa askıda tutan bir risk. Ancak küçümsenmemesi, dikkate alınması ve gerekli tedbirlerin daha şimdiden planlanıp uygulamaya konulması gerekliliğini göz ardı etmememizi gerektiren bir risk. Ülkemizin önemli bankalarının üst düzey yöneticileriyle bu konuda yaptığımız görüşmelerde kendilerinin riskin farkında olduklarını ve gerekli önlemleri de almayı sürdürdüklerini duymak doğrusu yüreğimize su serpti.

 

 

2.      Hatırlarsınız 2017 yılı başlarında çekirdek enflasyon dediğimiz tüketici fiyatları (gıda ve enerji fiyatları hariç)  yıllık yüzde 7.7 civarındayken, yılı noktaladığımızda bu oranın yüzde 12.3’e tırmandığını gördük. Bizce çok önemli bir sıçramaydı bu artış. Zira tüketici fiyatlarındaki bu yüzde 4,5 puanlık artış, ekonominin değişmez kuralı “iteleme”ye uygun olarak yıllık enflasyon hedeflerini de altüst edecekti. Sonradan yetkililer tarafından açıklanan rakamlarla gördük ki, hükümetin açıkladığı yıllık enflasyon hedefi şaşmış ve önceden açıklanan enflasyon hedefinin yaklaşık 2,5 kat artmasına neden olmuştu. Peki, bu hedefi tutturamamayı nasıl açıklayabiliriz?

 

 

Bizce bu artışın sebeplerinin en önemlisi Merkez Bankası’nın tavrıydı. M.B. ulusal ve küresel ekonomik gelişmeleri iyi takip edememiş veya takip ettiyse bile zamanında gerekli müdahaleleri yapamamıştı. Yayımlanan raporlara baktığımızda bankanın tavan faizini yüzde 11’den, 12,75’e çektiğini görüyoruz. (1,75 puan) Bu işlemle aynı bankanın iç piyasalara verdiği likiditenin ortalama faiz oranının da doğal olarak 3,1 puan artacağını tahmin ediyorduk, ki öyle de oldu. İşte bu geri kalış yukarıda açıklamaya çalıştığımız çekirdek enflasyonun yukarılara itilmesinin sebeplerinden biri. Ekonomideki bu değişikliği önceden fark/tahmin edebilen ve bizlerin “yerleşik” olarak nitelediğimiz yerli yabancı yatırımcılar da TL.yi bırakıp dövizi tercih ettiler. Bunun sonucunda bu kişi/kuruluşların banka hesaplarında yaklaşık 20 milyar Dolarlık artış oldu. Peki sonra ekonomimizde sonra ne gibi gelişmeler yaşandı?

 

 

Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı’nın Aralık 2017 Toplantısı gerçekleşti. Elbette Merkez Bankası bağımsız ancak Hükümetin yani Maliye Bakanlığı’nın bu banka üzerindeki etki ve tepkilerini göz önüne alarak yukarıdaki birlikteliği kurduğumuzu fark etmişsinizdir mutlaka. Her neyse yılsonunda hızlı bir atağa kalkmış döviz kuruna karşı piyasalara nasıl bir mesaj verilecekti.  Elbette ortalığın yatıştırılması, piyasalara güven verilmesi gerekiyordu. Öyle de yapıldı, tüm yetkili ağızlardan “faizlerin bir hayli arttırılacağı” mesajları verdiler arka arkaya.  Sonra ne oldu? Halk diliyle, kedi fare doğurdu. Toplantıdan çıkan karar: yarım puan. Piyasalar için tam bir hayal kırıklığı oldu bu açıklama.  Şimdi sıra yandaş ekonomistlerdeydi. (!) Bu kişiler gerek televizyonlarda katıldıkları oturumlarda, gerekse gazetelerdeki köşelerinde söz konusu yarım puanlık artışın Ocak 2018’den itibaren artarak devam edeceği balonunu uçurdular. Elbette bu balonun sönmesi fazla uzun sürmedi. Neden mi bu yargıya vardık, çünkü ABD Doları bir ayda diğer paralara karşı yüzde beş civarında değer kaybetti.  Bu kayıp neticesinde piyasalara biraz para aktı. Moraller düzelir gibi olduysa da bizim gibi düşünenler bunun geçici ve çok kısa bir bahar olduğunu ve fazla umutlanılmaması, ekonomide gevşenilmemesi gerekliliğinden bahsettik yazılarımızda ve seminerlerimizde.  Ve görüldü ki bizim yandaş olmayan tarafsız, gerçek verilere dayanan ekonomik tahlillerimizin doğruluğu bir kez daha kanıtlandı. İşte Ocak ayı döviz kuru.

 

Bugün yapılması beklenen toplantıda Merkez Bankasının öyle ahım şahım bir faiz artışı yapacağını beklemiyoruz. Belki güdük, belki de sıfır artış. Peki tahmin ettiğimiz gibi çok düşük ya da sıfır oran çıkarsa bu toplantıdan, bu kararın sonuçları ne olur? Böyle bir karar TL.nın daha da zayıflamasına yol açacaktır. Umarız gerçekçi bir faiz artışı olur da piyasalar umutlanır, canlanır. Aksi halde dış piyasaları okuma konusunda sınıfta kalmış bir Merkez Bankası, iç piyasaları da şu ya da bu nedenle tatmin etmeyi başaramazsa bu yıl da ekonomimizde bir hayli çalkantılı, olumsuz günlerin yaşanmasına neden olacaktır.

 

  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum