SİTEDE ARA

NEDEN HEP ORTADOĞU ?
06 Şubat 2018

Neden hep Ortadoğu? Neden tüm kutsalların Ortadoğu’da ortaya çıktığını hiç düşündünüz mü? Mutlaka zaman zaman da olsa aklınıza bu soru gelmiştir. Elbette dünya o zamanlarda da tıpkı şimdi olduğu gibi sadece Ortadoğu’dan oluşmuyordu. Avrupa’sı vardı, Amerika’sı vardı, Avustralya’sı hatta kutupları da vardı. Yani koskocaman dünyada 6 veya 7 kıta. Evet bazı bilim adamları Güney ve Kuzey Amerika’yı 2 farklı kıta olarak ele alıyorlar. Yani, Avrupa, Asya, Afrika, Antarktika, Okyanusya, Kuzey Amerika ve Güney Amerika, işte size 7 kıta. Amerika Kıtasını tek sayarsanız 6 kıta. Görüyorsunuz bilim adamlarımız bunda bile hemfikir değiller. Her neyse, bu dinsel kişiliklerin, kutsalların, dinlerin çıktığı binlerce sene içinde, Orta Asya dışındakilerde pek bir hareket yok. Oralarda da o devirlerde insanlar yaşamıyor mu? Yaşıyor.. Belli bir medeniyetleri yok mu?  Şu ya bu şekilde var. Peki neden ille de Ortadoğu? Bu konuda bazı tezler var elbette. Konuyu insanın dünyada ilk belirmesine, ilk insana Hz. Âdem’e, Âdemlere (?) kadar götüren bilim adamları var.

 

Biz bu kadar derinlere gidecek değiliz ancak, aynı bilim adamları ilk insanın Orta Doğu’da ortaya çıktığını ve buradan tüm dünyaya yayıldığını, böylece bu bölgenin “motherland” yani insanın ilk vatanı olduğunu iddia ediyorlar. Ve de buradan hareketle ilk toplum bilinci, yaşam standartları, toplu yaşamın getirdiği genel ahlak ve buna bağlı olarak da din olgusunun burada meydana çıktığı hususunda ısrarcılar. Bu konuyla ilgili olarak biz de elbette bilgi dağarcığımızdakileri ortaya dökebiliriz. Primatlar (Primatlar genel olarak ön maymunlar ve maymunlardan oluşur. Ön maymunlar içerisinde lemurlar, lorisler ve benzerleri, adapiformlar bulunur. Maymunlar içerisinde ise kuyruksuz maymunlar -insan, goril, orangutan, şempanze, gibon ve siyamanglar- ile kuyruklu maymunlar -tersiyerler, Eski Dünya Maymunları vs.) veya iri beyinli yüksek memelilerin evrimsel tarihi günümüzden 65 milyon yıl öncesine kadar takip edilebilir. Bilinen en eski primat benzeri memeli türler olan Plesiadapis”ler Kuzey Amerika'dan gelmekle beraber “Paleosen (Paleosen, zamanımızdan 65 milyon yıl önce başlayıp 23 milyon yıl önce sona eren jeolojik zaman dilimidir) ve “Eosen (Eosen dönem günümüzden 55,8± 0.2 ila 33,9± 0.1 milyon yıl önce arasında sürmüş bir jeolojik devirdir) devrinde elverişli tropikal iklim şartlarında Afrika ve Avrasya'ya kadar yayılmışlardı.

 

Modern iklim şartlarının başlangıcı, günümüzden yaklaşık 30 milyon öncesine uzanan “Erken Oligosen (Oligosen Dönem, 33,7 milyon yıl önce ile 23,8 milyon yıl önce arası yaklaşık 10 milyon yıl süren paleojen dönemi. İklimdeki soğuma, deniz seviyesindeki düşme ve dolayısıyla kuraklık, dönemin belirgin özellikleridir) dönemde ilk antarktik buzulların oluşumu tarafından tetiklenmiştir. Bu döneme ait bir primat örneği “Notharctustur. (Avrupa Kuzey Amerika’da 50 milyon yıl önce yaşadığı belirlenen ilk primatın atalarından. Lemur veya Madagaskar Maymunu) 1980'li yıllarda Almanya'da bulunan 16,5 milyon yıllık fosil, Doğu Afrika'daki benzer formlardan 1,5 milyon yıl daha eski olup insanların en eski atalarının Afrika kökenli olduğuna dair teorileri sorgulamaktadır. (Hani ilk insan Orta Doğu’da ortaya çıkmıştı?) Bir görüşe göre de, Avrasya coğrafyasında yayılarak gelişen bu primatlar Dryopitekus da dâhil olmak üzere Afrikalı büyük insansı maymunlar ile insanlara giden soyu oluşturdular ve bu soy daha sonra Avrupa’dan Batı Asya'ya ve Afrika'ya doğru göç ettiler.

Bu konuya girersek gördüğünüz üzere işin içinden çıkmamız çok zor. Birbirinden farklı ve her yeni fosil araştırmasıyla değişen bir iddia, konu bu. Son olarak şunu belirtelim ki, o dönemde Ortadoğu’nun dışındaki kıtalarda da insanlar ve yerleşim vardı, ancak o insanlar dine bu kadar kafa yormamaktaydılar. Güneşe, aya, yıldızlara, rüzgâra, ateşe vd. kısacası doğaya tapıyorlar ve zamanlarını, enerjilerini başka konulara yönlendiriyorlardı. Roma İmparatorluğunun dünyada tek mutlak güç olduğu o devirde, Asya’dan Avrupa’ya kadar geniş bir alana yayılan İmparatorluk, birinci yüzyılda, günümüzün İsrail/Filistin topraklarının yanında Ürdün, Suriye ve Lübnan’ın büyük bölümünde (ki Romalılar bu alana Filistin diyorlardı) mutlak hâkimiyetlerini ufak tefek, bugün ancak terör diyebileceğimiz başkaldırıları ezerek sürdürürken,  Germania (Almanya)’nın barbar kavimlerinden adeta yaka silkiyorlardı. Bu “dinsiz” barbarlar güçlü Roma egemenliğini asla kabul etmiyorlar, kabul etmek şöyle dursun Caesar’ın som altın tahtını da tehdit etmekteydiler.

 

İsa’nın doğduğuna, gerçek bir kişilik olduğuna inanan bazıları, dinlerin bu coğrafyada doğmasının nedenini Ezoterizm’e bağlıyorlar. Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir. Sırası gelmişken inisiyasyon da açıklayalım. İnisiyasyon, kimi disiplinlerde bireyin spiritüel gelişimi için, spiritüel tesiri alıp aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, metotlu olarak eğitimi şeklinde tanımlanmaktadır. Spiritüel yani ruhanilik, sizin Yaratıcı Kaynakla olan teke tek içsel ilişkinizdir.” Bu inanışa göre İsa bu bölgede doğdu, çünkü bu bölge seçilmiş bir coğrafya üzerinde bulunmaktaydı. Bölgenin seçilmesinin sebebi yüksek seviyeli tesirleri rahatlıkla çekebilecek bir yapıda bulunmasıydı. Doğrusu bu konuda söylenecek çok sözümüz var, ancak bizim konumuz bu değil, şimdilik.

 

Sıkıcı bir başlangıç yaptığımızı kabul ediyoruz, direk konumuzla ilgili de değil bu yazılanlar, ancak bu konuda öylesine çok soru alıyoruz ki birkaç paragrafla da olsa cevap verip diğer anlatacaklarımıza dönelim istiyoruz. “Neden Ortadoğu?” yerinde bir soru ancak cevabının yeri burası değil. Başka bir çalışmamızda bu soruya daha derin eğileceğimiz sözünü verirken, o zamana dek şu son paragraf üzerinde düşünmelerini istiyorum bu dostlarımızın.

 

Sürekli sıcak bir iklimde yaşadığınızı düşünün, ancak öyle böyle bir sıcak değil, gölgede 40-50 derece. Flora, fauna yok denecek kadar az, her yer kum, çöl, su kaynakları sınırlı.  Geceleri, gündüz sıcağında kavrulmuş kumlar havayı hala ısıtmaktalar. Bizim Doğu Anadolu hatta Akdeniz Bölgeleri insanlarının yaylalara çıktıkları gibi, bu sıcağa dayanılması zor bölgede insanlar da evlerine yakın dağlara, tepelere çıkmaktalar. Bir ağaç kavuğu ya da bir mağarada yaşamlarını sürdürüyorlar az bir azık ve suyla. Aşağıya göre daha serin buralar, özellikle o kapkaranlık çöl gecelerinde, bulutsuz zifiri karanlıkta çıplak gözle yaklaşık 2.000 yıldız yukarıda göz kırpmakta. Seyretmeye doyamayacağımız muhteşem bir manzara değil mi? Bu güzellik karşısında eğer içinizde biraz naiflik, duygusallık da varsa düşüncelere dalmamanız, şiirler yazmamanız mümkün mü? Arapların hemen çoğunun, tabi o devirlerde, çok iyi şair olmasının nedeni bu bence. Düşüne düşüne bir fikir iddia sahibi oluyorsunuz, sonra? Sonrası yukarıda değindiğim gibi başka bir çalışmamızda. Söz, o çalışmamızda Eseniler, Yazıcılar, Ölü Deniz ve Çevresi, Ferisiler, Gizli Öğretiler, İlahi Kelam Doktrini, Sessizliğin Bilgeleri, Melek Sembolizmi, Vaftiz Ritüeli vb. dan da uzun uzadıya bahsedeceğiz.

Neden hep Ortadoğu? Neden tüm kutsalların Ortadoğu’da ortaya çıktığını hiç düşündünüz mü? Mutlaka zaman zaman da olsa aklınıza bu soru gelmiştir. Elbette dünya o zamanlarda da tıpkı şimdi olduğu gibi sadece Ortadoğu’dan oluşmuyordu. Avrupa’sı vardı, Amerika’sı vardı, Avustralya’sı hatta kutupları da vardı. Yani koskocaman dünyada 6 veya 7 kıta. Evet bazı bilim adamları Güney ve Kuzey Amerika’yı 2 farklı kıta olarak ele alıyorlar. Yani, Avrupa, Asya, Afrika, Antarktika, Okyanusya, Kuzey Amerika ve Güney Amerika, işte size 7 kıta. Amerika Kıtasını tek sayarsanız 6 kıta. Görüyorsunuz bilim adamlarımız bunda bile hemfikir değiller. Her neyse, bu dinsel kişiliklerin, kutsalların, dinlerin çıktığı binlerce sene içinde, Orta Asya dışındakilerde pek bir hareket yok. Oralarda da o devirlerde insanlar yaşamıyor mu? Yaşıyor.. Belli bir medeniyetleri yok mu?  Şu ya bu şekilde var. Peki neden ille de Ortadoğu? Bu konuda bazı tezler var elbette. Konuyu insanın dünyada ilk belirmesine, ilk insana Hz. Âdem’e, Âdemlere (?) kadar götüren bilim adamları var.

 

Biz bu kadar derinlere gidecek değiliz ancak, aynı bilim adamları ilk insanın Orta Doğu’da ortaya çıktığını ve buradan tüm dünyaya yayıldığını, böylece bu bölgenin “motherland” yani insanın ilk vatanı olduğunu iddia ediyorlar. Ve de buradan hareketle ilk toplum bilinci, yaşam standartları, toplu yaşamın getirdiği genel ahlak ve buna bağlı olarak da din olgusunun burada meydana çıktığı hususunda ısrarcılar. Bu konuyla ilgili olarak biz de elbette bilgi dağarcığımızdakileri ortaya dökebiliriz. Primatlar (Primatlar genel olarak ön maymunlar ve maymunlardan oluşur. Ön maymunlar içerisinde lemurlar, lorisler ve benzerleri, adapiformlar bulunur. Maymunlar içerisinde ise kuyruksuz maymunlar -insan, goril, orangutan, şempanze, gibon ve siyamanglar- ile kuyruklu maymunlar -tersiyerler, Eski Dünya Maymunları vs.) veya iri beyinli yüksek memelilerin evrimsel tarihi günümüzden 65 milyon yıl öncesine kadar takip edilebilir. Bilinen en eski primat benzeri memeli türler olan Plesiadapis”ler Kuzey Amerika'dan gelmekle beraber “Paleosen (Paleosen, zamanımızdan 65 milyon yıl önce başlayıp 23 milyon yıl önce sona eren jeolojik zaman dilimidir) ve “Eosen (Eosen dönem günümüzden 55,8± 0.2 ila 33,9± 0.1 milyon yıl önce arasında sürmüş bir jeolojik devirdir) devrinde elverişli tropikal iklim şartlarında Afrika ve Avrasya'ya kadar yayılmışlardı.

 

Modern iklim şartlarının başlangıcı, günümüzden yaklaşık 30 milyon öncesine uzanan “Erken Oligosen (Oligosen Dönem, 33,7 milyon yıl önce ile 23,8 milyon yıl önce arası yaklaşık 10 milyon yıl süren paleojen dönemi. İklimdeki soğuma, deniz seviyesindeki düşme ve dolayısıyla kuraklık, dönemin belirgin özellikleridir) dönemde ilk antarktik buzulların oluşumu tarafından tetiklenmiştir. Bu döneme ait bir primat örneği “Notharctustur. (Avrupa Kuzey Amerika’da 50 milyon yıl önce yaşadığı belirlenen ilk primatın atalarından. Lemur veya Madagaskar Maymunu) 1980'li yıllarda Almanya'da bulunan 16,5 milyon yıllık fosil, Doğu Afrika'daki benzer formlardan 1,5 milyon yıl daha eski olup insanların en eski atalarının Afrika kökenli olduğuna dair teorileri sorgulamaktadır. (Hani ilk insan Orta Doğu’da ortaya çıkmıştı?) Bir görüşe göre de, Avrasya coğrafyasında yayılarak gelişen bu primatlar Dryopitekus da dâhil olmak üzere Afrikalı büyük insansı maymunlar ile insanlara giden soyu oluşturdular ve bu soy daha sonra Avrupa’dan Batı Asya'ya ve Afrika'ya doğru göç ettiler.

 

Bu konuya girersek gördüğünüz üzere işin içinden çıkmamız çok zor. Birbirinden farklı ve her yeni fosil araştırmasıyla değişen bir iddia, konu bu. Son olarak şunu belirtelim ki, o dönemde Ortadoğu’nun dışındaki kıtalarda da insanlar ve yerleşim vardı, ancak o insanlar dine bu kadar kafa yormamaktaydılar. Güneşe, aya, yıldızlara, rüzgâra, ateşe vd. kısacası doğaya tapıyorlar ve zamanlarını, enerjilerini başka konulara yönlendiriyorlardı. Roma İmparatorluğunun dünyada tek mutlak güç olduğu o devirde, Asya’dan Avrupa’ya kadar geniş bir alana yayılan İmparatorluk, birinci yüzyılda, günümüzün İsrail/Filistin topraklarının yanında Ürdün, Suriye ve Lübnan’ın büyük bölümünde (ki Romalılar bu alana Filistin diyorlardı) mutlak hâkimiyetlerini ufak tefek, bugün ancak terör diyebileceğimiz başkaldırıları ezerek sürdürürken,  Germania (Almanya)’nın barbar kavimlerinden adeta yaka silkiyorlardı. Bu “dinsiz” barbarlar güçlü Roma egemenliğini asla kabul etmiyorlar, kabul etmek şöyle dursun Caesar’ın som altın tahtını da tehdit etmekteydiler.

 

İsa’nın doğduğuna, gerçek bir kişilik olduğuna inanan bazıları, dinlerin bu coğrafyada doğmasının nedenini Ezoterizm’e bağlıyorlar. Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. Ezoterizm bir din veya bir inanç sistemi değildir. Sırası gelmişken inisiyasyon da açıklayalım. İnisiyasyon, kimi disiplinlerde bireyin spiritüel gelişimi için, spiritüel tesiri alıp aktarabilen bir üstadın sert ve sürekli kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınavlara dayalı tarzda, metotlu olarak eğitimi şeklinde tanımlanmaktadır. Spiritüel yani ruhanilik, sizin Yaratıcı Kaynakla olan teke tek içsel ilişkinizdir.” Bu inanışa göre İsa bu bölgede doğdu, çünkü bu bölge seçilmiş bir coğrafya üzerinde bulunmaktaydı. Bölgenin seçilmesinin sebebi yüksek seviyeli tesirleri rahatlıkla çekebilecek bir yapıda bulunmasıydı. Doğrusu bu konuda söylenecek çok sözümüz var, ancak bizim konumuz bu değil, şimdilik.

 

Sıkıcı bir başlangıç yaptığımızı kabul ediyoruz, direk konumuzla ilgili de değil bu yazılanlar, ancak bu konuda öylesine çok soru alıyoruz ki birkaç paragrafla da olsa cevap verip diğer anlatacaklarımıza dönelim istiyoruz. “Neden Ortadoğu?” yerinde bir soru ancak cevabının yeri burası değil. Başka bir çalışmamızda bu soruya daha derin eğileceğimiz sözünü verirken, o zamana dek şu son paragraf üzerinde düşünmelerini istiyorum bu dostlarımızın.

 

Sürekli sıcak bir iklimde yaşadığınızı düşünün, ancak öyle böyle bir sıcak değil, gölgede 40-50 derece. Flora, fauna yok denecek kadar az, her yer kum, çöl, su kaynakları sınırlı.  Geceleri, gündüz sıcağında kavrulmuş kumlar havayı hala ısıtmaktalar. Bizim Doğu Anadolu hatta Akdeniz Bölgeleri insanlarının yaylalara çıktıkları gibi, bu sıcağa dayanılması zor bölgede insanlar da evlerine yakın dağlara, tepelere çıkmaktalar. Bir ağaç kavuğu ya da bir mağarada yaşamlarını sürdürüyorlar az bir azık ve suyla. Aşağıya göre daha serin buralar, özellikle o kapkaranlık çöl gecelerinde, bulutsuz zifiri karanlıkta çıplak gözle yaklaşık 2.000 yıldız yukarıda göz kırpmakta. Seyretmeye doyamayacağımız muhteşem bir manzara değil mi? Bu güzellik karşısında eğer içinizde biraz naiflik, duygusallık da varsa düşüncelere dalmamanız, şiirler yazmamanız mümkün mü? Arapların hemen çoğunun, tabi o devirlerde, çok iyi şair olmasının nedeni bu bence. Düşüne düşüne bir fikir iddia sahibi oluyorsunuz, sonra? Sonrası yukarıda değindiğim gibi başka bir çalışmamızda. Söz, o çalışmamızda Eseniler, Yazıcılar, Ölü Deniz ve Çevresi, Ferisiler, Gizli Öğretiler, İlahi Kelam Doktrini, Sessizliğin Bilgeleri, Melek Sembolizmi, Vaftiz Ritüeli vb. dan da uzun uzadıya bahsedeceğiz.

 

PRIMAT A
PRIMAT B
PLESIADAPIS
EOSEN
ERKEN OLIGOSEN
DRYOPETHECUS A
DRYOPETHECUS B
QUMRAM MAĞARALARI
  • YORUMLAR (0)
  • YORUM YAP
    • İlk yorumu sen yap.
  • Ad Soyad E-mail Adres Yorum